dengesiz

listen to the pronunciation of dengesiz
Türkisch - Englisch
out of balance
unbalanced

I don't believe that you're mentally unbalanced. - Senin ruhsal açıdan bir dengesiz olduğuna inanmıyorum.

moody

John has been moody since this morning. - John bu sabahtan beri dengesiz.

unstable

The weather in April is unstable. - Nisan ayında hava dengesiz.

Payment systems are delicate and unstable - Cash is safer. - Ödeme sistemleri narin ve dengesizdir - Nakit daha güvenlidir.

(deyim) out to lunch
out-of-balance
lop-sided
erratic

Fadil became so erratic that his wife decided to leave him. - Fadıl o kadar dengesiz hale geldi ki karısı onu terk etmeye karar verdi.

Fadil's behavior was becoming more controlling and erratic. - Fadıl'ın davranışı daha kontrollü ve dengesiz hale geliyordu.

crinkled
non-proportional
tippy
off-balance
crinkly
wavy
rippled
wavelike
off-centre
uneven
lopsided
non compos
non compos mentis
deranged

Tom said that Mary was deranged. - Tom Mary'nin dengesiz olduğunu söyledi.

out of balance; unbalanced; unstable
inequable
immoderate
off one's rocker
uncompensated
astatic
temperamental

Tom seems temperamental. - Tom dengesiz görünüyor.

Do people ever accuse you of being temperamental? - İnsanlar seni hiç dengesiz olmakla suçlar mı?

imbalanced
off-kilter
astable
rocker
non proportional
denge
equilibrium
denge
balance

The doctor told Tom he needed to eat a more balanced diet. - Doktor Tom'a daha dengeli bir diyet yemesi gerektiğini söyledi.

Tom regained his balance. - Tom dengesini yeniden kazandı.

dengesiz (kimse)
disturbed
dengesiz (ruhen/aklen)
disturbed
dengesiz kişi
chameleon
dengesiz olmak
to be unstable
dengesiz beslenme
malnutrition
dengesiz bir şekilde
wonkily
dengesiz faz
unstable phase
dengesiz geri akış vanası
unbalanced back-flow valve
dengesiz hat
unbalanced line
dengesiz hata
unbalanced error
dengesiz karbür
unstable carbide
dengesiz olarak
wonkily
dengesiz olmak
be unbalanced
dengesiz öğe
unstable structural member
denge
countenance
denge
stability

The tail at the rear of the plane provides stability. - Uçağın arkasındaki kuyruk denge sağlar.

denge
(Denizbilim) equlibrium
denge
balance; equilibrium, equipoise; composure, self-possession
denge
composure
denge
balancing

Tom is good at balancing things on his head. - Tom şeyleri kafasında dengelemekle iyi.

Tom is balancing on a tightrope. - Tom gergin bir ip üzerinde dengesini sağlamaktadır.

denge
(Denizbilim) steady state
denge
(Ticaret) par
denge
(Otomotiv) lateral stability
denge
aplomb
denge
equilibria
denge
self-possession
denge
libra
denge
libration
denge
equipoise
denge
poise
denge
equilibration
denge
the balance

The balance of nature is very fragile. - Doğanın dengesi çok kırılgandır.

The balance of nature is very vulnerable. - Doğanın dengesi çok hassastır.

denge
(Hukuk) balance, equilibrium
denge
sports balancing
denge
equation
denge
counterpoise
denge
easiness
denge
equilibrium, balance
denge
(Tekstil) equilibruim
dengesiz
Favoriten