Keiko ustalıkla bulaşıkları toplar ve onları lavaboya götürür.
- Keiko deftly piles up the dishes and takes them to the sink.
Onunla ustalıkla başa çıktın.
- You handled that deftly.
He assembled it in one fluid, deft motion.
Tom drew a happy face on the cover of his notebook.
- Tom defterinin kapağına mutlu bir yüz çizdi.
I'll lend you my notebook.
- Defterimi sana ödünç vereceğim.
I left my address book in my room.
- Adres defterimi odamda bıraktım.
Tom wrote Mary's phone number in his little black book.
- Tom küçük siyah defterine Mary'nin telefon numarasını yazdı.
Tom isn't very likely to know where Mary keeps her address book.
- Tom Mary'nin adres defterini nerede sakladığını büyük ihtimalle bilmiyor.
This is my account book.
- Bu benim muhasebe defterim.