Kuduz yeryüzündeki en ölümcül hastalıktır.
- Rabies is the deadliest disease on earth.
Amerika'nın en ölümcül şehridir.
- It's the deadliest city in America.
Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- Is the rat alive or dead?
Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.
- They fear that he may be dead.
Onların cansız olduklarını düşünüyor musun?
- Do you think they're dead?
Onlar seni cansız görmek istiyor.
- They want to see you dead.
Sık sık ölmüş annemi düşünürüm.
- I often think of my dead mother.
Eğer bakışlar öldürebilse, ben zaten şimdiden ölmüş olurum.
- If looks could kill, I'd be dead by now.
Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.
- God is dead. And I don't feel so good either.
Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
- Tom didn't know that Mary was already dead.
Onların işi kurumuş ağaçları kesip devirmek.
- Their job is to fell the dead trees.
Genç, kuru dalı kesmeye çalıştı.
- The boy tried to saw off the dead branch.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
Ben plana tamamen karşıyım.
- I'm dead against the plan.
Tom eve çok yorgun geldi.
- Tom came home dead tired.
Aniden, ölen annemi düşündüm.
- I suddenly thought of my dead mother.
Uyuşukluk ya da tembellik yedi ölümcül günahtan biridir.
- Sloth or laziness is one of the seven deadly sins.
Parti tamamen sıkıcıydı.
- The party was perfectly deadly.
Tom fikre tamamen karşıydı.
- Tom was dead set against the idea.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
Bu bir tür çıkmazdır.
- It's kind of a dead end.
Bu çıkmazdan kurtulmaya çalışmalıyız.
- We must try to break the deadlock.
Is this beer glass dead?.
Now that the motor’s dead you can reach in and extract the spark plugs.
dead stop; dead sleep; dead giveaway; dead silence.
She stood with dead face and limp arms, unresponsive to my plea.
All of my grandparents are dead.
After sitting on my hands for a while, my arms became dead.
When a man's verses cannot be understood, nor a man's good wit seconded with the forward child, understanding, it strikes a man more dead than a great reckoning in a little room.
dead air; a dead glass of soda.
That’s dead sure!.
dead center; dead aim; a dead eye; a dead level.
Have respect for the dead.
dead time; dead fields; also in compounds.
He is dead to me.
the dead load on the floor; a dead lift.
The dead of night. The dead of winter.