Jefferson believed firmly in the value of education.
- Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.
It is of little value.
- O, çok az değerlidir.
Do you think this book is worth reading?
- Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
The price is kind of high, but it's worth it.
- Fiyat biraz yüksek ama buna değer.
A man can know the price of everything and the value of nothing.
- Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.
How would you rate that?
- Bunu nasıl değerlendirirdin?
The value of the dollar declines as the rate of inflation rises.
- Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.
Valuation is not always objective.
- Değerlendirme her zaman objektif değildir.
To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin.
- Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.
I think what Tom is doing is worthwhile.
- Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.
It is worthwhile learning Spanish.
- İspanyolca öğrenmeye değer.
Your suggestion amounts to an order.
- Öneriniz emir değerindedir.
Gold is the most precious of all metals.
- Altın tüm metallerin en değerlisidir.
Water is as precious as air.
- Su da hava kadar değerlidir.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
She values health above wealth.
- O sağlığa zenginliğin üzerinde değer verir.
Tom and I don't share the same values.
- Tom ve ben aynı değerleri paylaşmayız.
Tom has no moral values.
- Tom'un ahlaki değerleri yok.
Moral values are important in society.
- Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
This is the love that esteems others better than oneself.
- Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.
Sami was a much esteemed teacher.
- Sami çok değerli bir öğretmendi.
This book is worth reading twice.
- Bu kitap iki kez okumaya değer.
I think this book is worth reading.
- Sanırım bu kitap okumaya değer.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
The dress was worth its weight of gold.
- Elbise, ağırlığınca altına değerdi.
Is eating organic food worth what it costs?
- Organik gıda yemek maliyetine değer mi?
Don’t think of cost. Think of value.
- Fiyatını düşünmeyin. Değerini düşünün.
In judging his work, we must take his lack of experience into account.
- İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency.
- Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.
In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira.
- Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.
This book is worthy of attention.
- Bu kitap dikkate değer.
The event is worthy of remembrance.
- Olay hatırlamaya değer.
The event is worthy of remembrance.
- Olay hatırlamaya değer.
This book is worthy of attention.
- Bu kitap dikkate değer.
Tom figured it was worth a try.
- Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.
My existence is worthless and meaningless.
- Benim varlığım değersiz ve anlamsız.