Jefferson believed firmly in the value of education.
- Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
The museum is worth a visit.
- Müze görülmeye değer.
Do you think this book is worth reading?
- Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?
A man can know the price of everything and the value of nothing.
- Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.
I think it's worth the price.
- Sanırım bu fiyata değer.
How would you rate that?
- Bunu nasıl değerlendirirdin?
The value of the dollar declines as the rate of inflation rises.
- Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.
Valuation is not always objective.
- Değerlendirme her zaman objektif değildir.
To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin.
- Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.
It is worthwhile learning Spanish.
- İspanyolca öğrenmeye değer.
It is worthwhile to read this book.
- Bu kitap okumaya değer.
Your suggestion amounts to an order.
- Öneriniz emir değerindedir.
Time is more precious than anything else.
- Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
Water is as precious as air.
- Su da hava kadar değerlidir.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
She values health above wealth.
- O sağlığa zenginliğin üzerinde değer verir.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
Moral values are important in society.
- Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
Sami was a much esteemed teacher.
- Sami çok değerli bir öğretmendi.
This is the love that esteems others better than oneself.
- Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.
This is a book worth reading.
- Bu kitap okumaya değer.
This book is worth reading.
- Bu kitap okumaya değer.
The value of the coins depended on the weight of the metal used.
- Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.
All these books will be worth their weight in gold someday.
- Bütün bu kitaplar bir gün ağırlıkları değerinde olacaklardır.
He dreamt one night that he found a beautiful purple flower, and that in the middle of it lay a costly pearl.
- Bir gece rüyasında, güzel mor bir çiçek bulduğunu ve çiçeğin ortasında da değerli bir mücevher bulunduğunu gördü.
Don’t think of cost. Think of value.
- Fiyatını düşünmeyin. Değerini düşünün.
In judging his work, we must take his lack of experience into account.
- İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira.
- Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.
When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency.
- Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.
His performance was worthy of praise.
- Onun gösterisi övgüye değerdi.
The statesman is worthy of respect.
- Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.
The event is worthy of remembrance.
- Olay hatırlamaya değer.
This book is worthy of attention.
- Bu kitap dikkate değer.
Tom figured it was worth a try.
- Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.
My existence is worthless and meaningless.
- Benim varlığım değersiz ve anlamsız.