She's been acting odd lately.
- Son günlerde tuhaf davranmaktaydı.
The strong yen is acting against Japan's export industry.
- Güçlü yen Japonya'nın ihracat endüstrisinin aleyhine davranmaktadır.
My mother told me I have to behave myself.
- Annem bana terbiyeli davranmak zorunda olduğumu söyledi.
He must be crazy to behave like that.
- O öyle davranmak için çıldırmış olmalı.
It's not right to treat people like this.
- İnsanlara böyle davranmak doğru değil.
It's shameful to treat a child so cruelly.
- Bir çocuğa çok zalimce davranmak utanç verici.
You don't always have to say what's on your mind; sometimes tact trumps candor.
- Aklında ne olduğunu her zaman söylemek zorunda değilsin; bazen ortama göre davranma tarafsızlığı bastırır.
Please behave honestly.
- Lütfen dürüst davran.
You should try to behave better.
- Daha iyi davranmaya çalışmalısın.