I want to invite you to a party.
- Sizi bir partiye davet etmek istiyorum.
He was kind enough to invite me.
- O, beni davet etmek için yeterince nazikti.
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
He invited her to go to the concert.
- Onu konsere davet etti.
My grandson called to invite me over.
- Erkek torunum beni davet etmek için aradı.
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
- Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
- Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
Tom wanted to ask Mary to the prom.
- Tom baloya Mary'yi davet etmek istedi.
Tom told me that he intended to ask Mary to the dance.
- Tom bana Mary'yi dansa davet etmek istediğini söyledi.
He will figure on inviting a lot of guests to the opening ceremony.
- O, açılış törenine çok sayıda misafir davet etmeyi planlayacak.
I could kick myself for not inviting Tom and Mary to my party.
- Tom'u ve Mary'yi partime davet etmediğim için kendime sitem edebilirdim.
I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
- Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
I want to invite you to a party.
- Sizi bir partiye davet etmek istiyorum.