Dan maintained his innocence all along the lawsuit.
- Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.
With the money Jack won from his lawsuit, he should be able to live on easy street.
- Jack davasından kazandığı parayla refah içinde yaşayabilmeli.
Facebook and text messages have emerged as key evidence in the trial of a man for raping a student.
- Facebook ve cep telefonu mesajları bir öğrenciye tecavüz etmesi nedeniyle bir adamın davasında kilit delil olarak ortaya çıkmıştır.
The defendant was about to stand trial when he grabbed the deputy's gun and shot the judge.
- Davalı, milletvekilinin silahını kaptığında ve yargıcı vurduğunda yargılanmak üzereydi.
Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
- Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
He contributed nothing to the cause.
- O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
The defendant will please rise.
- Davalı lütfen ayağa kalkın.
There's nothing worse for children than litigated custody.
- Çocuklar için velayet davasından daha kötü bir şey yoktur.
At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding.
- Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.
I brought a suit against the doctor.
- Doktora bir dava açtım.
Sami launched a suit against Layla.
- Sami, Leyla'ya karşı dava açtı.
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
Who is the plaintiff in this trial?
- Bu duruşmada davacı kim?
I am the plaintiff in that trial.
- O duruşmada davacı benim.
Private detectives were hired to look into the strange case.
- Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar.
I am really in the dark on this case.
- Bu dava ile ilgili gerçekten bilgim yok.
The lawyers argued the case for hours.
- Avukatlar davayı saatlerce savundu.
The lawsuit remains undecided.
- Dava karar verilmeden kalır.
The actions she took were too careless, and she was left defenseless.
- Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.