I almost missed the train.
- Az daha treni kaçırıyordum.
I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Explain it once more, Jerry.
- Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
Is eating less meat a good idea?
- Daha az et yemek iyi bir fikir midir?
I am less afraid of heights than I was.
- Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
Do you feel any better today?
- Bügün daha iyi hissediyormusun?
This sentence has not previously been added to the Tatoeba project.
- Bu cümle daha önce Tatoeba projesine eklenmedi.
I recognized him immediately since we had previously met.
- Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
She could not put up with the insults any more.
- O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
Tom has only one more night in Boston.
- Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
- Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
A bird in hand is safer than one overhead.
- Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.
This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
- Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
Tom still has one more month to go before he graduates.
- Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
You should've told me earlier.
- Bana daha evvel söylemeliydin.
I spoke with Tom earlier today.
- Bugün daha evvel Tom'la konuştum.
This thread is thinner than a human hair.
- Bu iplik insan saçından daha incedir.
Tom looks thinner every day.
- Tom her gün daha ince görünüyor.
It would be preferable for you to surrender.
- Teslim olmanız daha iyi olurdu.
Peace is preferable to war.
- Barış savaştan daha iyidir.
Sami was subsequently murdered.
- Sami daha sonra öldürüldü.
Tom was subsequently arrested.
- Tom daha sonra tutuklandı.
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
I'll explain afterwards.
- Daha sonra açıklayacağım.
Could you call me later?
- Beni daha sonra arar mısınız?
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
There is no telling what will happen next.
- Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.
What he did next was quite a surprise to me.
- Onun daha sonra yaptığı benim için oldukça sürprizdi.
Then I'll come again later.
- Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.
The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
He is older and wiser now.
- O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
She is older and wiser now.
- O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
Tom has a newer car than I do.
- Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.
Tom's computer is much newer than mine.
- Tom'un bilgisayarı benimkinden çok daha yeni.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
Could you please speak a little bit more slowly?
- Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
I'd like some more coffee.
- Ben biraz daha kahve istiyorum.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
He is not what is called a genius. Rather, he is a hard worker.
- Ona dahi denilmez, daha doğrusu o çalışkan bir işçidir.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
Humility often gains more than pride.
- Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
I love you more than him.
- Seni ondan daha çok seviyorum.
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.
If I eat any more, I'll be sick.
- Biraz daha yersem, hasta olacağım.
We don't need any more volunteers, but we could use some more money.
- Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
We have not yet discussed which method is better.
- Hangi yöntemin daha iyi olduğunu henüz tartışmadık.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Prices are going to rise still further.
- Fiyatlar daha da artacak.
We need to discuss this further.
- Bunu daha da tartışmak istiyoruz.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Our car is three years older than yours.
- Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.
Which book is older, this one or that one?
- Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
Tom could no longer control himself.
- Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
I can't stand his arrogance any longer.
- Onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
I cannot stand his arrogance any longer.
- Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
You should've come sooner.
- Daha çabuk gelmeliydin.
Young people adapt themselves to something sooner than old people.
- Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
I don't like it any more than you do.
- Onu senden daha çok sevmiyorum.
I don't like him any more than he likes me.
- Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality.
- Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
I like vocal music better than instrumental music.
- Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
After I got married, my Japanese got better and I could understand more.
- Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
Have you ever visited Kyoto before?
- Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?
I have already eaten lunch.
- Daha önce öğle yemeği yedim.
Tom has already made up his mind.
- Tom daha önce karar verdi.