Definition von dış(sal) im Türkisch Englisch wörterbuch
- (Sosyoloji, Toplumbilim) exterior
- (Sosyoloji, Toplumbilim) external
- dış görünüş
- appearance
No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances.
- Ne yaparsak yapalım, iyi insanları kötü insanlardan dış görünüşlerine bakarak ayırmak imkansızdır.
Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance.
- Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.
- dış
- exterior
- dış
- outer
The cerebral cortex is the brain's outer layer.
- Serebral korteks beynin dış katmanıdır.
Between the inner and outer planets is an asteroid belt.
- İç ve dış gezegenler arasında bir asteroit kuşağı vardır.
- dış
- extrinsic
- dış cephe kaplama
- Siding, building coating
- dış
- outward
No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances.
- Ne yaparsak yapalım, iyi insanları kötü insanlardan dış görünüşlerine bakarak ayırmak imkansızdır.
Sami's body had no outward sign of visible trauma.
- Sami'nin cesedinde hiçbir görünür dış travma işareti yoktu.
- dış
- foreign
He is well versed in foreign affairs.
- O dışişlerinde iyi deneyimlidir.
Have you ever been to a foreign country?
- Hiç yurt dışında bulundun mu?
- dış kaplama
- shell
- dış lastiği değiştirmek
- retread
- dış ilişkiler
- exterior
- dış ülkelerle olan
- exterior
- dış (taraf)
- outside
- dış borç
- external indebtedness
- dış borç
- (Ticaret) external national debt
- dış borç
- (Ticaret) international debt
- dış yüz
- surface
- dış çerçeve
- outer frame
- dış çevre
- (Biyoloji) external environment
- dış ülke
- abroad
- dış cephe
- (İnşaat) Facade
- dış duvar
- outer wall
- dış etkiler
- foreign influences
- dış işlemler
- international devision
- dış işleri
- foreign affairs
- dış işleri bakanlığı
- Ministry of foreign affairs
- dış kaplamak
- outside line
- dış kaynak
- Foreign resource
- dış mahalle
- outskirts
Tom lives on the outskirts of town.
- Tom kentin dış mahallelerinde oturuyor.
My house is on the outskirts of town.
- Benim evim kentin dış mahallelerinde.
- dış pazarlama
- external marketing
- dış piyasa
- (Finans) global market
- dış politika
- Foreign policy
- dış satım
- foreign sales
- dış ticaret
- Foreign trade, external trade
- dış ticaret
- Foreign trade
Japan depends on foreign trade.
- Japonya dış ticarete bağlıdır.
He has been engaged in foreign trade for twenty years.
- O yirmi yıldır dış ticaretle uğraşıyor.
- dış ticaret müsteşarlığı
- Secretariat of foreign trade
- dış ticaret politikası
- (Ticaret) foreign trade policy
- dış ticaret sorumlusu
- Foreign trade manager
- dış ticaret uzmanı
- (İdari Yönetim) Foreign trade specialist
- dış ticaret şirketi
- Foreign trade company
- dış
- outer appearance; outer covering
- dış
- out
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
I wish you would shut the door when you go out.
- Keşke dışarı çıktığın zaman kapıyı kapatsan.
- dış
- superficial
- dış
- salient
- dış
- external, outer
- dış
- offshore
- dış
- outside, exterior; outer; external; foreign
- dış
- outside
Outside of him, no one else came to the party.
- Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.
It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat.
- Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin.
- dış alım
- (Hukuk) import
- dış astarı
- facing
- dış açı
- exterior angle
- dış açı
- geom . exterior angle
- dış açı
- external angle
- dış açı oluşturan iki siper
- redan
- dış bellek
- external memory, external storage
- dış bilezik
- outer ring
- dış bilya
- outer bearing
- dış borç
- external loan
- dış borçlanma
- (Hukuk) foreign indebtment, foreign lending
- dış denge
- (Hukuk) external equilibrium
- dış diş
- serrated
- dış dünya
- external world
- dış dünya
- outer world
- dış dünya/âlem
- external world
- dış etiket
- exterior label
- dış flap
- external flap
- dış geribesleme
- external feedback
- dış görünüş
- externals
- dış görünüş
- fashion
- dış görünüş
- shape
- dış görünüş
- exterior, façade
- dış görünüş
- superficies
- dış görünüş
- semblance
- dış görünüş
- varnish
- dış görünüşte
- on the surface
- dış görünüşü
- the cut of one's jib
- dış görünüşün aldatıcılığı
- speciousness
- dış güzellik
- gloss
- dış hat
- 1. telecommunications external line. 2. telecommunications, transportation international line
- dış ilişkiler
- external affairs
- dış kanat
- outer wing
- dış kaplama
- stucco
- dış kapının dış mandalı a
- very distant relative
- dış kaynaklı
- exterior
- dış kaynaklı sermaye
- outside capital
- dış kenara ait
- peripheral
- dış kulak
- external ear
- dış kuvvet
- external force
- dış kökü
- fang
- dış kısım
- outer section
- dış lastik
- tyre, tire
- dış lastik auto
- tire, casing
- dış liman
- roads
- dış mali istikrar
- (Hukuk) external financial stability
- dış merkez
- epicenter
- dış merkezli düzen
- eccentric
- dış merkezlilik
- eccentricity
- dış modem
- stand-alone modem , external modem
- dış olaylar
- externals
- dış parazit hayvancık
- epizoon
- dış politika amaçları
- (Hukuk) objectives of foreign policy
- dış politikalar
- (Hukuk) external policies
- dış saha oyuncusu
- outfielder
- dış sahne
- exterior
- dış satım yasağı
- (Hukuk) export prohibition
- dış taraf
- exterior
- dış taraf
- outside
The outside of the castle was painted white.
- Kalenin dış tarafı beyaza boyandı.
The wall is white on the outside and green on the inside.
- Duvar dış tarafta beyaz ve içeride yeşil.
- dış tekerleme eğrisi
- epicycle
- dış temsilcilik
- (Hukuk) external representation
- dış temsilcilikler
- (Hukuk) foreign delegations
- dış ticaret açığı
- (Hukuk) trade balance deficit, foreign trade gap
- dış ticaret dengesi
- balance of trade
- dış ticaretin serbestleştirilmesi
- (Hukuk) liberalisation of foreign trade
- dış yardım
- (Hukuk) foreign aid, assistance
- dış yatak
- outer bearing
- dış yazmaçlar
- external registers
- dış yük
- external load
- dış yüzey
- exterior surface, facing
- dış yüzey
- outer surface
- dış zarf
- outer race
- dış çap
- outside diameter
- dış çizgi
- outline (font)
- dış çizgili yazıyüzü
- outlined font
- dış ülkede politik dokunulmazlık
- extraterritoriality