Mary smoothed her hair.
- Mary saçını düzeltti.
Mary smoothed down her skirt.
- Meryem eteğini düzeltti.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
Lidia has blonde straight hair.
- Lidia'nın sarı düz saçları var.
Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads.
- Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.
She got a flat tire on her way home.
- O eve giderken düz bir lastik aldı.
Its surface was as flat as a mirror.
- Onun yüzeyi bir ayna kadar düzdü.
I corrected even the smallest details.
- Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.
Tom organized the event.
- Tom etkinliği düzenledi.
Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis.
- Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.
Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases.
- Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.
Rightists often dislike regulatory legislation.
- Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
I agree on an emotional level, but on the pragmatic level I disagree.
- Duygusal bir düzeyde katılıyorum ama pragmatik düzeyde katılmıyorum.
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
She lives on another plane of existence.
- O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.
The sum of the angles of a triangle on a spherical plane is more than 180 degrees.
- Küresel bir düzlemde bir üçgenin açılarının toplamı 180'den dereceden daha fazladır.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?