Mary used a flat iron to straighten her hair.
- Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.
Mary used a flat iron to straighten her hair.
- Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.
I think that will go smoothly.
- Bunun düzgünce gideceğini düşünüyorum.
Mary smoothed down her skirt.
- Meryem eteğini düzeltti.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads.
- Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.
I want to go straight.
- Ben düz gitmek istiyorum.
He gave me a flat answer.
- O bana düz bir cevap verdi.
This child believes that the earth is flat.
- Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.
Tom organized the event.
- Tom etkinliği düzenledi.
It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
- Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible?
- Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?
Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases.
- Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.
I can't think straight right now.
- Şu anda düzgün düşünemiyorum.
Go along this street and turn right at the bank.
- Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.
I'm going to raise my English level.
- İngilizce düzeyimi yükselteceğim.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
The plane rose sharply before leveling off as it left the coast.
- Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.
Geometry is based on points, lines and planes.
- Geometri noktalar, çizgiler ve düzlemlere dayalıdır.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.