The opening statement went smoothly.
- Açılış konuşması düzgünce gitti.
Mary smoothed her hair.
- Mary saçını düzeltti.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
Try to write in plain English.
- Düz İngilizce ile yazmaya çalış.
Lidia has blonde straight hair.
- Lidia'nın sarı düz saçları var.
I want to go straight.
- Ben düz gitmek istiyorum.
She got a flat tire on her way home.
- O eve giderken düz bir lastik aldı.
This child believes that the earth is flat.
- Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.
It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
- Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
Her birthday party will be held tomorrow evening.
- Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.
This year too there are many regular concerts for amateur musicians being held.
- Bu yıl da, amatör müzisyenler için düzenlenen çok sayıda düzenli konserler var.
Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible?
- Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
Go along this street and turn right at the bank.
- Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.
Have you checked the oil level recently?
- Son zamanlarda yağ düzeyini kontrol ettin mi?
I agree on an emotional level, but on the pragmatic level I disagree.
- Duygusal bir düzeyde katılıyorum ama pragmatik düzeyde katılmıyorum.
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
We were arguing on different planes to the last.
- Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.
The plane rose sharply before leveling off as it left the coast.
- Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.