dürüstlükle

listen to the pronunciation of dürüstlükle
Türkisch - Englisch
honest
True, especially as far as is known by the person making the statement; fair; unbiased

an honest account of events; honest reporting.

Authentic; full

an honest day's work.

{a} upright, just, true, sincere, good, chaste
in good faith; without malice
Chaste; faithful; virtuous
free from guile; "his answer was simple and honest"
feelings You can say `to be honest' before or after a statement to indicate that you are telling the truth about your own opinions or feelings, especially if you think these will disappoint the person you are talking to. To be honest the house is not quite our style
{s} truthful, frank, candid
worthy of being depended on; "a dependable worker"; "an honest working stiff"; "a reliable source of information"; "he was true to his word"; "I would be true for there are those who trust me"
If you are honest in a particular situation, you tell the complete truth or give your sincere opinion, even if this is not very pleasant. I was honest about what I was doing He had been honest with her and she had tricked him! = frank + honestly hon·est·ly It came as a shock to hear an old friend speak so honestly about Ted. = frankly
without pretensions; "worked at an honest trade"; "good honest food"
veritable; full
If you describe someone as honest, you mean that they always tell the truth, and do not try to deceive people or break the (Hukuk) I know she's honest and reliable. + honestly hon·est·ly She fought honestly for a just cause and for freedom
upright; just; equitable; trustworthy; truthful; sincere; free from fraud, guile, or duplicity; not false; said of persons and acts, and of things to which a moral quality is imputed; as, an honest judge or merchant; an honest statement; an honest bargain; an honest business; an honest book; an honest confession
emphasis Some people say `honest to God' to emphasize their feelings or to emphasize that something is really true. I wish we weren't doing this, Lillian, honest to God, I really do
emphasis You say `honest' before or after a statement to emphasize that you are telling the truth and that you want people to believe you. I'm not sure, honest
not disposed to cheat or defraud; not deceptive or fraudulent; "honest lawyers"; "honest reporting"; "an honest wage"; "honest weight"
To adorn; to grace; to honor; to make becoming, appropriate, or honorable
without dissimulation; frank; "my honest opinion
dürüst
fair

Let's treat everybody fairly. - Herkese dürüst bir biçimde davranalım.

To be fair, he is a sensible person. - Dürüst olmak gerekirse, o mantıklı bir kişidir.

dürüst
{s} honest

I am an honest person. - Ben dürüst bir insanım.

Please behave honestly. - Lütfen dürüst davran.

dürüst
straightforward

Tom is a very straightforward person. - Tom çok dürüst bir kişi.

dürüst
{s} sincere

I'm sure Tom is quite sincere. - Tom'un oldukça dürüst olduğundan eminim.

I need a sincere girlfriend. - Dürüst bir kız arkadaşa ihtiyacım var.

dürüst
{s} conscientious

Tom is conscientious, isn't he? - Tom dürüst, değil mi?

dürüst
{s} frank

To be frank, I think this 'conspiracy theory' is nonsense. - Dürüst olmak gerekirse, bu komplo teorisi bana çok saçma geliyor.

Do you really want me to be frank? - Gerçekten dürüst olmamı istiyor musun?

dürüst
truthful

I should've been truthful. - Ben dürüst olmalıydım.

Tom will probably be truthful. - Tom muhtemelen dürüst olacak.

dürüst
right-minded
dürüst
soothsaying
dürüst
aboveboard
dürüst
well-

Honestly, this is not a really well-paying job. - Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.

dürüst
(Argo) conch
dürüst
up-front

You have to be up-front and candid at interviews. - Görüşmelerde dürüst ve samimi olmak zorundasın.

dürüst
decent
dürüst
single-hearted
dürüst
single-minded
dürüst
straight-out
dürüst
(deyim) in good faith
dürüst
correct
dürüst
respectable
dürüst
open

I have been completely open with you. - Sana karşı tamamen dürüstüm.

I was open and honest. - Ben açık ve dürüsttüm.

dürüst
plain
dürüst
candid

You have to be up-front and candid at interviews. - Görüşmelerde dürüst ve samimi olmak zorundasın.

dürüst
virtuous
dürüst
guileless
dürüst
righteous
dürüst
simple
dürüst
just

Tom is just being honest. - Tom sadece dürüst oluyor.

We were just being honest. - Biz sadece dürüst oluyoruz.

dürüst
true-blue
dürüst
unimpeachable
dürüst
straight

Tom is a very straightforward person. - Tom çok dürüst bir kişi.

Look, I want to be straight about this. - Bak, bu konuda dürüst olmak istiyorum.

dürüst
on the level
dürüst
law-abiding
dürüst
upright

The soul of commerce is upright dealing. - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.

dürüst
ackerman
dürüst
on the square
dürüst
square

You won, fair and square. - Sen dürüstçe kazandın.

I beat you fair and square. - Ben seni dürüstçe yenerim.

dürüst
incorruptible

They were both wise and incorruptible men. - Onlar hem bilge hem de dürüst adamlardı.

dürüst
honest, upright, fair, frank, truthful, direct, candid, moral, straight, straightforward, just
dürüst
downright
dürüst
level
dürüst
Christian
dürüst
right minded
dürüst
faithful
dürüst
right

Do you want this done quickly or do you want this done right? - Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?

No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause. - Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.

dürüst
dinkum
dürüst
above board
dürüst
direct

I appreciate your directness. - Ben senin dürüstlüğünü takdir ediyorum.

dürüst
moral

He lived a moral life. - O dürüst bir hayat yaşadı.

dürüst
honest; straightforward
dürüst
jannock
dürüst
regular
dürüst
{i} upfront
dürüst
single minded
dürüst
straight as a die
dürüst
{s} upstanding

Tom is an upstanding citizen. - Tom dürüst bir vatandaş.

dürüst
single hearted
dürüst
conscionable
dürüst
{s} sporting
dürüst
{s} scrupulous
Türkisch - Türkisch

Definition von dürüstlükle im Türkisch Türkisch wörterbuch

DÜRÜST
(Osmanlı Dönemi) Bütün, tam
DÜRÜST
(Osmanlı Dönemi) f. Sıhhati yerinde, sağ, sahih, salim
DÜRÜST
(Osmanlı Dönemi) Doğru, hatasız
Dürüst
ak
Dürüst
(Osmanlı Dönemi) KAVİM
dürüst
Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru: "... zaman zaman dürüst, mert, açık yürekli dostlar bulunur."- N. Cumalı
dürüst
Doğru, yanlışsız: "İyi giyinmek her zaman dürüst bir zevk ifade etmez."- H. E. Adıvar
dürüst
Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru
dürüst
Doğru, yanlışsız
dürüstlükle
Favoriten