Parents try to impress upon their children the importance of honesty and hard work.
- Ebeveynler çocuklarını dürüstlük ve sıkı çalışmanın önemi üzerine etkilemeye çalışıyorlar.
Honesty is never the best policy.
- Dürüstlük asla en iyi politika değildir.
He has a reputation for integrity.
- O dürüstlük biçiminde bir üne sahiptir.
Tom is a man of absolute sincerity.
- Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
He acted fairly toward me.
- O, bana karşı dürüstçe davrandı.
I gave you fair warning.
- Seni dürüstçe uyardım.
To be always honest is not easy.
- Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
Please behave honestly.
- Lütfen dürüst davran.
Tom is a very straightforward person.
- Tom çok dürüst bir kişi.
Instead of flattery, give us an honest and sincere estimate!
- Dalkavukluk yerine bize dürüst ve samimi tahmin ver!
I'm sure Tom is quite sincere.
- Tom'un oldukça dürüst olduğundan eminim.
Tom is conscientious, isn't he?
- Tom dürüst, değil mi?
Do you really want me to be frank?
- Gerçekten dürüst olmamı istiyor musun?
Frankly speaking, I think he's a good boss.
- Dürüst olmak gerekirse, onun iyi bir patron olduğunu düşünüyorum.
I should've been truthful.
- Ben dürüst olmalıydım.
She brought up her children to be truthful.
- Çocuklarını dürüst yetiştirdi.
Honestly, this is not a really well-paying job.
- Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.
You have to be up-front and candid at interviews.
- Görüşmelerde dürüst ve samimi olmak zorundasın.
I was open and honest.
- Ben açık ve dürüsttüm.
I have been completely open with you.
- Sana karşı tamamen dürüstüm.
You have to be up-front and candid at interviews.
- Görüşmelerde dürüst ve samimi olmak zorundasın.
He is not just kind, but honest too.
- O, sadece nazik değil ama dürüst de.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
- Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
Look, I want to be straight about this.
- Bak, bu konuda dürüst olmak istiyorum.
Tom is a very straightforward person.
- Tom çok dürüst bir kişi.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
You won, fair and square.
- Sen dürüstçe kazandın.
I beat you fair and square.
- Ben seni dürüstçe yenerim.
They were both wise and incorruptible men.
- Onlar hem bilge hem de dürüst adamlardı.
Do you want this done quickly or do you want this done right?
- Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?
No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause.
- Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.
I appreciate your directness.
- Ben senin dürüstlüğünü takdir ediyorum.
He lived a moral life.
- O dürüst bir hayat yaşadı.
Tom is an upstanding citizen.
- Tom dürüst bir vatandaş.