They began with a strong attack against the enemy.
- Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
Macbeth raised an army to attack his enemy.
- Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
I'm sensing a lot of hostility.
- Çok düşmanlık hissediyorum.
I'm sensing a little hostility here.
- Burada biraz düşmanlık seziyorum.
We defy our foes, for our passion makes us strong!
- Hırs bizi güçlü yaptığı için biz düşmanlarımıza meydan okuruz!
Entering the foe's camp is full of danger.
- Düşmanın kampına girmek tehlike doludur.
I don't feel hostile toward you.
- Kendimi size karşı düşman hissetmiyorum.
To survive in a hostile environment, one must be able to improvize and be tenacious.
- Düşmanca bir ortamda hayatta kalmak için bir insan doğaçlama yapabilmeli ve azimli olabilmeli.
An adversary yesterday is a friend today.
- Dün bir düşman bugün bir dosttur.
Between men and women there is no friendship possible. There is passion, enmity, worship, love, but no friendship.
- Erkekler ve kadınlar arasında arkadaşlık olamaz. Tutku, düşmanlık, aşk, aşırı sevgi olabilir ama dostluk asla.
Hostilities permanently ceased.
- Düşmanlıklar kalıcı olarak durdu.
Hostilities temporarily ceased.
- Düşmanlıklar geçici olarak durdu.
There was bad blood between the two families in Romeo and Juliet.
- Romeo ve Juliet'te iki aile arasında düşmanlık vardı.
There was hatred between us then.
- O zaman aramızda düşmanlık vardı.