A steam engine is a machine by means of which heat is transformed into work.
- Bir buhar makinesi onun vasıtasıyla ısının işe dönüştürüldüğü bir makinedir.
Sami transformed his garage into an office.
- Sami, garajını ofise dönüştürdü.
The two of them transformed chemistry into a modern science.
- Onlardan ikisi kimyayı modern bilime dönüştürdü.
A steam engine is a machine by means of which heat is transformed into work.
- Bir buhar makinesi onun vasıtasıyla ısının işe dönüştürüldüğü bir makinedir.
If you convert 48 hours into minutes, how many minutes does that make?
- 48 saati dakikaya dönüştürürseniz, kaç dakika yapar?
The body converts extra calories into fat.
- Vücut ekstra kaloriyi yağa dönüştürür.
Alchemists tried to transmute base metals into gold and silver.
- Simyagerler adi metalleri altına ve gümüşe dönüştürmeye çalıştılar.
The player made a splendid comeback.
- Oyuncu muhteşem bir dönüş yaptı.
His hair has turned white.
- Saçları beyaza dönüştü.
Late in March 1841, his cold turned into pneumonia.
- Mart 1841 sonlarına doğru onun soğuk algınlığı pnömoniye dönüştü.
The dog waited day after day for its master's return.
- Köpek her gün sahibinin dönüşünü bekledi.
My old friend wrote to me, informing me of his return from abroad.
- Eski arkadaşım bana yazdı, yurt dışından dönüşü ile ilgili bilgi verdi.
There is no returning to our younger days.
- Daha genç günlerimize geri dönüş yoktur.
There is no returning on the road of life.
- Yaşam yolunda dönüş yoktur.
The lesson on reflexive verbs is always difficult for the students.
- Dönüşlü fiiller dersi öğrenciler için her zaman zordur.
Layla's love turned to revenge.
- Leyla'nın sevgisi intikama dönüştü.
That country is turning into a society with high education.
- O ülke yüksek öğrenim görmüş bir topluma dönüşüyor.
Our trip to Africa is turning into a catastrophe.
- Afrika'ya gezimiz bir felakete dönüşüyor.
Although it was a long way back to the station, little by little the old wagon drew near.
- İstasyona geri dönüş uzun bir yol olmasına rağmen, eski vagon yavaş yavaş yaklaştı.
She could not find her way back.
- O, geri dönüş yolunu bulamadı.