Dedikoduyla meşgul olacak zamanım yok.
- I have no time to engage in gossip.
O, konuşmayı komşular hakkındaki dedikodu ile tatlandırmaya çalıştı.
- She tried to spice up the conversation with gossip about the neighbors.
Sen böyle bir dedikoducusun.
- You're such a gossip.
Tom'un annesi böylesine bir dedikoducu.
- Tom's mother is such a gossip.
Tom dedikodu yapan insan türü değildir.
- Tom isn't the type of person who gossips.
Her zaman dedikodu yapar.
- He's always gossiping.
İnsanlar dedikodu yapmaktan hoşlanır.
- People like gossiping.