Onu ikna etmek kolay olmadı.
- It was not easy to convince him.
John'u ikna etmek zordur.
- It is hard to convince John.
Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
- If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
- The evidence convinced us of his innocence.
... until he finally convinces the king and queen of Spain ...
... must be based on verifiable action that convinces us ...