O henüz geri gelmedi. Kaza geçirmiş olabilir.
- He isn't back yet. He may have had an accident.
Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar.
- Scientists haven't found a cure for cancer yet.
Sonunda soğuk algınlığın bitti mi?
- Are you over your cold yet?
Sonunda gerçeği öğrenecek.
- He is yet to know the truth.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
Şimdiye kadar ondan bir kelime duymadım.
- I have not heard a word from him as yet.
Elvis'in şu anda yaşadığına inanıyorum.
- I believe Elvis yet lives.
Şu anda, yine de görüş birliğine varılmalı.
- At present, consensus has yet to be reached.
Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
- Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
Daha bir şey görmedin ki.
- You ain't seen nothing yet.
Kompozisyonun yine de en iyisi.
- Your composition is the best yet.
Yine de ona pişman olacaksın.
- You will yet regret it.
Bay Saito'yu simaen biliyorum ama henüz onunla tanışmadım.
- I know Mr. Saito by sight, but I haven't met him yet.
Tom çoktan burada, ama Bill henüz gelmedi.
- Tom's already here, but Bill hasn't come yet.
Tanrım, bana iffet ve ölçülülük ver, ancak henüz değil.
- God, please give me chastity and continence, but not yet.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.