Tom Mary'den epeyce yaşlı.
- Tom is quite a bit older than Mary.
Onun epeyce rekoru var.
- He has quite a few records.
Ne yapacağımdan pek emin değilim.
- I'm not quite sure what to do.
Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.
- Tom and Mary aren't quite sure what to make of this.
Oldukça yorgun görünüyordu.
- He looked quite tired.
Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
- Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
- I do not quite agree with you.
Tom hâlâ oyunun kurallarını tamamen öğrenmemişti.
- Tom still hasn't quite learned the rules of the game.
Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
- I do not quite agree with you.
Sizinle tamamen aynı fikirde değilim.
- I don't quite agree with you.
Saat 2.30'a kadar niçin işi bitirtmek zorunda olduğumuzu Tom gayet net açıkladı.
- Tom made it quite clear why we had to have the job finished by 2:30.
Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
- Tom found the chair quite comfortable.
O, gerçekten oldukça iyi bir hikaye.
- It is really quite a good story.
Bu TV programı gerçekten çok ilginçtir.
- This TV program is really quite interesting.
Onun nasıl olduğunu tam olarak bilmiyorum.
- I don't quite know how it happened.
Sonuçtan tam olarak memnun değiliz.
- We are not quite satisfied with the result.
Büsbütün hayal kırıklığı, biz hayallerimizin yok olduğunu gördük.
- Quite frustrated, we saw our dreams disappear.
Bilgisayarlarla büsbütün evdedir.
- He is quite at home with computers.
Bir hayli öğrenci bugün yok.
- Quite a few students are absent today.
Onlar bir hayli çok kitap satın aldılar.
- They bought quite a few books.