O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
- A quartet has one more member than a trio.
Ben senden daha güzelim.
- I am more beautiful than you.
John Bill'den daha zeki.
- John is more intelligent than Bill.
Tom tanıdığım başka herhangi birinden daha çok kitap okur.
- Tom reads more books than anyone else I know.
Onların başka şarapları yok.
- They have no more wine.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.
- All languages are equal, but English is more equal than the others.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
- The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
Öğretmenimiz bizi bir değnekle dövmeden önce Bu, sizden ziyade beni incitecek. derdi.
- Our teacher used to say This is going to hurt me more than it hurts you before laying into us with a cane.
Onu tanıdıkça daha çok seversin.
- The more you know about him, the more you like him.
Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
- Humility often gains more than pride.
Benim için yapabileceğin daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more you can do for me.
İçecek daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more to drink.