Benim uzmanlık alanım karşılaştırmalı dindir.
- My major is comparative religion.
O, akrabaları ile aynı fikirde değil.
- He disagrees with his relatives.
Tüm akrabalarım bu şehirde yaşıyor.
- All my relatives live in this city.
Bugün, Güneydoğu'da göreceli bir barış havası vardır.
- Today, there is a climate of relative peace in the south-east.
Bu göreceli ve belirsiz.
- This is relative and ambiguous.
Nispi nem oranını ölçmek için, bir psikrometre kullanabilirsiniz.
- You can use a psychrometer to measure relative humidity.
Amerikalı yaşlı vatandaşların nispeten hali vakti yerinde.
- American senior citizens are comparatively well-off.
Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
- The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
- A stranger living nearby is better than a relative living far away.
And need he had of slumber yet, for none / Had suffered more—his hardships were comparative / To those related in my grand-dad's Narrative.