Ben akşam yemeği sırasında bir kelime söylemedim. Biz neredeyse bir saat sessiz kaldık.
- I didn't say a word during the dinner. We kept quiet for almost an hour.
Haberi yüz kelimeye kadar kısalt.
- Boil the news down to a hundred words.
Onun ölüm haberini aldık.
- We received word of his death.
Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.
- Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one.
Bunun gerçek bir bilgi olduğunu sanmıyorum.
- I don't think that's a real word.
Her parents had lived in Botswana, spreading the word among the tribespeople.