Ben akşam yemeği sırasında bir kelime söylemedim. Biz neredeyse bir saat sessiz kaldık.
- I didn't say a word during the dinner. We kept quiet for almost an hour.
Mary'nin ondan ayrılmak istediğini haber aldım.
- I got word that Mary wants to divorce him.
Haberi yüz kelimeye kadar kısalt.
- Boil the news down to a hundred words.
Bunun gerçek bir bilgi olduğunu sanmıyorum.
- I don't think that's a real word.
Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.
- Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one.
Her parents had lived in Botswana, spreading the word among the tribespeople.