Ben akşam yemeği sırasında bir kelime söylemedim. Biz neredeyse bir saat sessiz kaldık.
- I didn't say a word during the dinner. We kept quiet for almost an hour.
Mary'nin ondan ayrılmak istediğini haber aldım.
- I got word that Mary wants to divorce him.
Brian'dan henüz bir haber almadık.
- We've had no word from Brian yet.
Tom'un durumu hakkında bir bilgi var mı?
- Is there any word on Tom's condition?
Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.
- Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one.
Her parents had lived in Botswana, spreading the word among the tribespeople.