come up with

listen to the pronunciation of come up with
Englisch - Türkisch
ileri sürmek

Konuşman için tuhaf bir konu ileri sürmek zorunda değilsin. - You don't have to come up with an unusual topic for your speech.

öne sürmek
önermek

Bir plan önermek zorundayız. - We have to come up with a plan.

(plan,bir tartışma) Ortaya atmak
ortaya atmak

Yakında bir şey ortaya atmak zorunda kalacağız. - We'll have to come up with something soon.

çözüm yolu bulmak
(deyim) erişmek
bulmak (fikir vb)
(deyim) başarmak
bulmak (çare vb)
etkilenmek
ilginç bulmak
(deyim) aynı düzeye gelmek
(deyim) yakalamak
düşünmek
üretmek
düşünme
(deyim) üstesinden gelmek
bulmak

Gerçekten tatmin edici bir çözüm bulmak imkansızdı. - It was impossible to come up with a really satisfactory solution.

Bir B planı bulmak zorundayız. - We've got to come up with a plan B.

üret

Boş zamanımda daha fazla boş zaman yaratma planları üretiyorum. - In my free time, I come up with plans to create more free time.

öndürmek
Bir plan, çare, cevap, çözüm bulmak
çözüm düşünmek, ortaya koymak
(bir plan, çare, cevap v.b.'ni) bulmak
ulaşmak
yetişmek
(Fiili Deyim ) -e yetişmek
come with
gelmek

Benimle gelmek zorundasın. - You must come with me.

Benimle gelmek zorundasın. - You've got to come with me.

Englisch - Englisch
To invent, create, or think of

Shelly stalled while she tried to come up with a good response.

If you come up with a plan or idea, you think of it and suggest it. Several of the members have come up with suggestions of their own
If you come up with a sum of money, you manage to produce it when it is needed. If Warren can come up with the $15 million, we'll go to London
think of, be struck with, invent (an idea)
come with
To join and come along

We’re going out to lunch. Do you want to come with?.

come with
be associated with; "French fries come with the hamburger"
come up with
Favoriten