Bizimle gelmek ister misiniz?
- Do you want to come with us?
Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
- You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
Bir UFO gördüğünü mü söylüyorsun? Hadi ama!
- You say you've seen a UFO? Come on!
Hadi, arkadaşlar, bu artık komik değil.
- Come on, guys. This is not funny anymore.
Sakın bir daha buraya geleyim deme!
- Don't you dare come here again!
Hoşça kal demek için geldim.
- I've come to say goodbye.
Neden Japonya'ya geldin?
- Why did you come to Japan?
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Biz silah azaltma konusunda onlarla anlaşmak istiyoruz.
- We hope to come to an accord with them about arms reduction.
Lütfen önümüzdeki Cuma gel.
- Please come next Friday.
Onun yeni romanı önümüzdeki ay çıkacak.
- Her new novel will come out next month.
Bu günlerde iş edinmek zor.
- Jobs are hard to come by these days.
İşsiz pek çok kişi ile işleri edinmek zordur.
- Jobs are hard to come by with so many people out of work.
İçeri girmek ister misin?
- Do you want to come in?
İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
- Please make an appointment to come in and discuss this further.
Bu kadar uzağa geldik, bu yüzden şimdi duramayız. Kötü yola düşmek istemiyorum.
- We've come this far, so we can't stop now. I don't want to backslide.
Ben, bir ara evinize uğramak istiyorum.
- I'd like to come around to your house sometime.
Akşam yemeği için uğramak ister misin?
- Would you like to come over for dinner?
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.
- Come on in. We're just about to get started.
Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.
- You shouldn't have come here to begin with.
Kim gelirse gelsin, ona dışarıda olduğumu söyle.
- Whoever comes, tell him I'm out.
Kim gelirse gelsin, içeri girdirmeyeceğim.
- Whoever comes, I won't let him in.
Tom'un hâlâ gelmeyi planladığından emin olmak zorundaydım.
- I had to make sure Tom was still planning to come.
Tom'la birlikte olmak için geri geldin, değil mi?
- You've come back to be with Tom, haven't you?
Kısa sürede geri dönmek şartıyla dışarı çıkabilirsin.
- You may go out only if you come back soon.
Geri dönmek istemiyorsan, anlarım.
- If you don't want to come back, I'll understand.
Belirlenen zamanda buraya gelmeyi ihmal etme.
- Do not fail to come here by the appointed time.
Savaşın geleceği belliydi.
- It appeared that war would come.
Haydi, çabuk cevap ver.
- Come on, answer quickly.
Kötü haber çabuk yayılır.
- Ill news comes apace.
Leave it to settle for about three months and, come Christmas time, you'll have a delicious concoctions to offer your guests.
The guests came at eight o'clock.
She’ll be coming ’round the mountain when she comes.
He came after a few minutes.
The pain in his leg comes and goes.
He came to SF literature a confirmed technophile, and nothing made him happier than to read a manuscript thick with imaginary gizmos and whatzits.
If we count three before the come of thee, thwacked thou art, and must go to the women.”.
He was a dream come true.
Winter comes after autumn.
His test scores came close to perfect.
I don't know when he's coming.
- I don't know when he will come.
I want you to find out if Tom is planning on coming here by himself.
- I want you to find out if Tom is planning to come here by himself.
... which is about to come out in september ...
... So we've come up against AC Milan, Barcelona, Real Madrid. ...