Bu dükkanda sekiz kâtip çalışır.
- That store employs eight clerks.
Aniden, katip öfkeden kendini kaybetti.
- All of a sudden, the clerk lost his temper.
Katip bana hatasını itiraf etti.
- The clerk admitted his mistake to me.
Mağazanın müşterilere bakması için daha fazla tezgahtara ihtiyacı var.
- The store needs more clerks to wait on customers.
Tom tezgahtara otuz dolar verdi.
- Tom gave the clerk thirty dollars.
Babam bir banka memuru.
- My father is a bank clerk.
O bir banka memuru ile evlendi.
- She married a bank clerk.
Şimdilik, büyük bir mağazada sekreterlik yapıyor.
- For the time being, she is clerking in a department store.
Katip başını salladı bu yüzden kadın bir çek yazdı ve onu teslim etti.
- The clerk nodded, so the woman wrote a check and handed it over.
1950'lerin sonlarında annem bir şişe rom almak istemiş, ve Ontario tekel bayiindeki görevli ona kocasının yazılı izninin olup olmadığını sormuş.
- In the late 1950's, my mother wanted to buy a bottle of rum, and the clerk at the Ontario liquor store asked her, whether she had a note from her husband.
1950'lerin sonlarında annem bir şişe rom almak istemiş, ve Ontario tekel bayiindeki görevli ona kocasının yazılı izninin olup olmadığını sormuş.
- In the late 1950's, my mother wanted to buy a bottle of rum, and the clerk at the Ontario liquor store asked her, whether she had a note from her husband.
The law school graduate clerked for the supreme court judge for the summer.
... farmers out on the tractor grocery clerks ...