Şartları öğrenene kadar bir şey söyleyemezsin.
- You can't say anything till you know the circumstances.
Şartlar benim yurt dışına gitmeme izin vermedi.
- The circumstances did not allow me to go abroad.
O, kendini koşullara uydurdu.
- He adapted himself to circumstances.
Bu koşullar altında, iflas kaçınılmazdır.
- Under the circumstances, bankruptcy is inevitable.
Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
- There are complicated circumstances behind the matter.
Bunlar özel durumlar.
- These are special circumstances.
Fakat tuhaf bir durum vardı.
- But there was one curious circumstance.
Bunlar özel durumlar.
- These are special circumstances.
Keşke daha iyi şartlar altında görüşebilseydik.
- I wish we could have met under better circumstances.
Tom çok zor şartlar altında iyi bir iş yapıyor.
- Tom's doing a good job under very difficult circumstances.
Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.
- Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.
O koşulları detaylı olarak açıkladı.
- He described the circumstances in detail.
Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.
- I think I've showed considerable constraint under the circumstances.
Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
- We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
In such circumstances, it isimportant that precautions are taken to protectnearby structures.
Then another circumstance happened, which made a lasting impression on my memory, though I was but a small child.
living in reduced circumstances.
Under no circumstances should I be responsible for your reckless driving of my vehicle.
Under no circumstances should you see them again.
... extreme circumstances; had received years of training ...
... And I will not ' I will not under any circumstances, reduce the share that's being paid by the ...