Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
- The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
Bu durumda siz ne yapardınız?
- What would you do in this circumstance?
Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.
- I think I've showed considerable constraint under the circumstances.
Bu koşullar altında, iflas kaçınılmazdır.
- Under the circumstances, bankruptcy is inevitable.
Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.
- Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.
Şartlar benim yurt dışına gitmeme izin vermedi.
- The circumstances did not allow me to go abroad.
Bu şartlar altında teslim olmaktan başka seçeneğimiz yok.
- Under the circumstances we have no choice but to surrender.
O koşulları detaylı olarak açıkladı.
- He described the circumstances in detail.
Bu şartlar altında teslim olmaktan başka seçeneğimiz yok.
- Under the circumstances we have no choice but to surrender.
Keşke daha iyi şartlar altında görüşebilseydik.
- I wish we could have met under better circumstances.
Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
- We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
Bu koşullar altında, iflas kaçınılmazdır.
- Under the circumstances, bankruptcy is inevitable.
Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
- There are complicated circumstances behind the matter.
Bunlar özel durumlar.
- These are special circumstances.
Then another circumstance happened, which made a lasting impression on my memory, though I was but a small child.
Tidings had in some shape reached is ears that his father was not comfortably circumstanced as regarded money.