Definition von cinsel im Türkisch Englisch wörterbuch
- sexual
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
North Americans are more conservative in terms of sexual morality than Europeans.
- Kuzey Amerikalılar cinsel ahlak açısından Avrupalılardan daha tutucudur.
- gamic
- carnal
- {s} sex
Recent comics have too many violent and sexual scenes.
- Yeni karikatürler çok fazla şiddet ve cinsel sahneye sahip.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
- generical
- venereal
- the carnal
- brutish
- cinsel taciz
- sexual harassment
Nearly every woman I know has experienced some instance of sexual harassment.
- Neredeyse tanıdığım her kadın cinsel tacizin bir örneğini yaşadı.
Tom was accused of the sexual harassment of his female colleagues.
- Tom kadın meslektaşlarına cinsel tacizle suçlandı.
- cinsel ilişki
- sexual intercourse
According to a study conducted by the Parenthood Foundation, the percentage of young people having unprotected sexual intercourse is on the rise.
- Ebeveynlik Vakfı tarafından yapılan bir araştırmaya göre, korunmasız cinsel ilişkiye giren gençlerin yüzdesi artıyor.
Mary did not climax when she and Tom had their first sexual intercourse.
- O ve Tom ilk cinsel ilişkilerine girdiğinde Mary orgasm olmadı.
- cinsel birleşme
- sexual intercourse
- cinsel ilişki
- sex
Tom had sex with a lot of different women.
- Tom birçok farklı kadınla cinsel ilişkiye girdi.
Mary did not bleed in her first sexual intercourse with Tom.
- Mary'nin Tom'la olan ilk cinsel ilişkisinde kanama olmadı.
- cinsel istek uyandıran
- sexy
- cinsel ilişkiye girmek
- shag
- cinsel ilişkiye girmek
- have sex
- cinsel dürtü
- sex drive
She has a low sex drive.
- Onun düşük bir cinsel dürtüsü var.
A possible side effect of the contraceptive pill is a loss of sex drive.
- Doğum kontrol haplarının olası bir yan etkisi, cinsel dürtüdeki kayıptır.
- cinsel ilişki
- trick
- cinsel istismar
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual abuse
- cinsel olarak uyarmak
- sex up
- cinsel organ tüyleri
- pubes
- cinsel gücü yüksek
- potent
- cinsel ilişkiye girmek
- hump
- cinsel adetler
- sex customs
- cinsel ahlak
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual morality
- cinsel azgınlık
- rut
- cinsel bağımlılık
- sexual addiction
- cinsel birleşme
- (Argo) nookie
- cinsel birleşme
- sexual relationship
- cinsel birleşme
- (Argo) nooky
- cinsel boşalma
- ejaculation
- cinsel cazibe
- sexual attraction
- cinsel davranış
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual behaviour
- cinsel deneyim
- sexual experience
- cinsel devrim
- sexual revolution
- cinsel eğilim
- sexual orientation
- cinsel eğitim
- (Eğitim) sex instruction
- cinsel eğitim
- sexual education
- cinsel eğitim
- sex education
- cinsel güçsüzlük
- impotence
- cinsel hastalık
- (Tıp) venereal disease
- cinsel hayat
- sexual life
- cinsel haz
- sexual pleasure
- cinsel heyecan
- sexual arousal
- cinsel ilişki
- sexual relationship
Dan began an erratic sexual relationship with his youngest aunt, Linda.
- Dan en genç halası Linda'yla sapkın bir cinsel ilişkiye başladı.
People might say I'm old-fashioned, but I think that one shouldn't have sexual relationships before marriage.
- İnsanlar eski kafalı olduğumu söyleyebilir, ama bir insan evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmemeli.
- cinsel ilişki
- (Argo) nookie
- cinsel ilişki
- it
- cinsel ilişki
- (Argo) ballin`
- cinsel ilişki
- shot
- cinsel ilişki
- snatch
- cinsel ilişki
- (Kanun) carnal knowledge
- cinsel ilişki
- (Argo) tonk
- cinsel istek
- desire
- cinsel istek
- passion
- cinsel istek uyandıran
- voluptuous
- cinsel içgüdü
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual instinct
- cinsel kimlik
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual identity
- cinsel kızgınlık
- rut
- cinsel olgunluk
- sexual maturity
- cinsel rol
- sex role
- cinsel saldırı
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual assault
- cinsel sapma
- sexual deviation
- cinsel sapma
- perversion
- cinsel sapma
- perversity
- cinsel sapık
- sexual deviant
- cinsel sapık
- pervert
- cinsel sapık
- (Biyoloji) sex deviant
- cinsel sapıklık
- perversity
- cinsel suçlar
- sex crimes
- cinsel taciz
- gender-based violence
- cinsel taciz
- abuse
Dan sexually abused Linda.
- Dan, Linda'ya cinsel tacizde bulundu.
- cinsel tecavüz
- rape
- cinsel temas
- (Biyoloji) sexual intercourse
- cinsel terapi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sex therapy
- cinsel tercih
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual preference
- cinsel travma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual trauma
- cinsel uyarı
- sexual arousal
- cinsel yönden güçlü
- virile
- cinsel zevk
- sexual pleasure
- cinsel çekicilik
- sexual attraction
- cinsel özgürlük
- sexual freedom
- cinsel şiddet
- gender-based violence
- cinsel şiddet
- sexual harassment
- cinsel boşalma
- ejaculate
- cinsel güçsüzlük
- sexual impotence
- cinsel yönelim
- Sexual orientation
- cinsel anomali
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sex anomaly
- cinsel arzu
- concupiscence
- cinsel ayrımcılık
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual discrimination
- cinsel azınlık
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual minorities
- cinsel baskı
- sexual oppression
- cinsel birleşme
- copulation
- cinsel birleşme
- coition
- cinsel birleşme
- coitus
- cinsel birleşme
- conversation
- cinsel birleşme
- sexual intercourse, intercourse, coitus, coition
- cinsel birleşme ile ilgili
- coital
- cinsel bozukluklar
- sex disorders
- cinsel cazibeli kadın
- pin-up
- cinsel dürtü
- sexual urge
- cinsel dürtü
- libido
My wife has no libido since she got pregnant. What can I do?
- Hamile olduğundan beri karımın hiç cinsel dürtüsü yok. Ne yapabilirim?
- cinsel engelleme
- sexual inhibition
- cinsel etik
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual ethics
- cinsel eşitlik
- sexual equality
- cinsel eşitsizlik
- sexual disparities
- cinsel faaliyet
- sexual activity
- cinsel geçmiş
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual history
- cinsel gücü az
- undersexed
- cinsel güç
- potency
- cinsel güç
- virility
- cinsel güç artırıcı
- aphrodisiac
- cinsel hakkaniyeti
- sexual equity
- cinsel haklar
- sexual rights
- cinsel hastalık kapma
- dose of clap
- cinsel hastalık kapma
- dose
- cinsel huzursuzluk
- sexual dysphoria
- cinsel ihtiyaç
- sexual need
- cinsel ilişki
- commerce
- cinsel ilişki
- (hukuk) carnal knowledge
- cinsel ilişki
- sexual relation, intercourse, sex; affair
- cinsel ilişki
- intimacy
- cinsel ilişki
- it [sl.]
- cinsel ilişki
- sexual act
- cinsel ilişki
- snatch [sl.]
- cinsel ilişki
- trick [sl.]
- cinsel ilişki
- screw [sl.]
- cinsel ilişki
- act
- cinsel ilişki
- shot [sl.]
- cinsel ilişki
- fuck [sl.]
- cinsel ilişki ile bulaşan
- venereal
- cinsel ilişki ile ilgili
- venereal
- cinsel ilişkide bulunmak
- to have sex with, to go to bed with, to go all the way (with)
- cinsel ilişkiden zevk almayan
- frigid
- cinsel ilişkiye girmek
- lie with
- cinsel ilişkiye girmek
- have a screw
- cinsel ilişkiye girmek
- jazz
- cinsel ilişkiye girmek
- sleep with
- cinsel istek
- pruriency
- cinsel istek
- prurience
- cinsel istek uyandıran
- erogenic
- cinsel istek uyandıran
- sex
- cinsel istek uyandıran
- erogenous
- cinsel istek uyandıran
- aphrodisiac
- cinsel istek uyandıran
- sultry
- cinsel istek uyandıran ilaç
- aphrodisiac
- cinsel istek uyandırma
- voluptuousness
- cinsel istek uyandırmak
- to turn on
- cinsel isteği az
- undersexed
- cinsel isteği azaltan ilaç
- anaphrodisiac
- cinsel isteği bastıran
- anaphrodisiac
- cinsel itki
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual drive
- cinsel iş bölümü
- sexual division of labour
- cinsel ketleme
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual inhibition
- cinsel konular
- birds and the bees
- cinsel mazoşizm
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual masochism
- cinsel nesne
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sex object
- cinsel olarak
- generically
- cinsel olgunlaşma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual maturation
- cinsel organ
- genitalia
- cinsel organ
- sexual organ
- cinsel organ dudağı
- labium
- cinsel organlar
- sexual organs
- cinsel organlar
- genitals
- cinsel organı olan
- sexual
- cinsel patoloji
- (Kanun) sexual pathology
- cinsel pozisyon
- sexual position
- cinsel problem
- sexual problem
- cinsel rekabet
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sex rivalry
- cinsel sadizm
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual sadism
- cinsel sapkınlık
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual perversion
- cinsel saplantı
- erotomania
- cinsel sapmalar
- (Tıp) sex deviations
- cinsel sapık
- sexual deviant, pervert
- cinsel sapıklık
- sodomy
- cinsel sapıklık
- sexual deviation
- cinsel senaryolar
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual scripts
- cinsel seçim
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual selection
- cinsel soğukluk
- sexual frigidity
- cinsel soğukluk
- frigidity
- cinsel suç
- (Kanun) sex crime
- cinsel suçlu
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sex offender
Sami was an accused sex offender.
- Sami cinsel suçlu olmakla suçlandı.
- cinsel sıfat
- sexual characteristic-capacity
- cinsel taciz
- (Hukuk) indecent assault
- cinsel taciz
- sexual harassment, molestation
- cinsel tacizci
- molester
- cinsel tacizde bulunmak
- to molest
- cinsel tahrik
- sexual incitement-provocation
- cinsel tipleme
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sex-typing
- cinsel uyuşukluk
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual anesthesia
- cinsel yaşam
- sex life
- cinsel çekicilik
- sex appeal
- cinsel çekicilik
- sexiness
- cinsel çocuksuluk
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sexual infantilism
- cinsel özdeşim
- (Pisikoloji, Ruhbilim) sex identification
- cinsel üreme
- (Biyoloji,Hayvan Bilim, Zooloji) zoogamy
- cinsel ilişki
- {i} fuck
- cinsel ilişki
- {i} intercourse
Mary did not climax when she and Tom had their first sexual intercourse.
- O ve Tom ilk cinsel ilişkilerine girdiğinde Mary orgasm olmadı.
Mary did not bleed in her first sexual intercourse with Tom.
- Mary'nin Tom'la olan ilk cinsel ilişkisinde kanama olmadı.
- cinsel ilişki
- pussy
- kadın cinsel organı
- snatch
- akraba ile cinsel ilişki
- incest
- cinsel ilişki
- (Kanun) coition
- evlilik dışı cinsel ilişki
- liaison
- tahrik etmek (cinsel anlamda)
- turn somebody on
- (cinsel) birleşme
- intercourse
- cinsel birleşme
- sexual act
- cinsel taciz
- molestation
- Cinsel taciz
- sexual abuse
- cinsel organ
- sex organ
- cinsel taciz
- sexual assault
Rape and sexual assault are crimes of violence.
- Tecavüz ve cinsel taciz şiddet suçlarıdır.
- eş cinsel
- sexual partner
- insanlarda çiftleşme, cinsel ilişki
- mating in humans, sexual relations
- anti-cinsel
- anti-sex
- anti-cinsel
- anti-sexual
- anüs ile cinsel organ arası
- perineum
- aşırı cinsel istek
- condition characterized by uncontrollable sexual desire (in men)
- aşırı cinsel istek
- satyriasis
- becermek (cinsel anlamda)
- (Argo) get one's end away
- cinsel ilişki
- {i} coitus
- erkekler için cinsel eğitim
- (Eğitim) sex instruction for men
- evlilikdışı cinsel ilişki
- liaison
- evlilikdışı cinsel ilişkide bulunmak
- to fornicate