Oğlan kızın çenesini okşadı ve yanağından öptü.
- The boy caressed the girl's chin and kissed her cheek.
Onun çenesine vurdum.
- I hit him on the chin.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
- They are talking loudly when they know they are disturbing others.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking with?
Tom'la konuşan kız Mary'dir.
- The girl who's talking with Tom is Mary.
Tom'la konuşan kız Mary'dir.
- The girl talking with Tom is Mary.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking to?
Yaptığın hakkında konuşarak ne kadar çok zaman harcarsan, onu o kadar az zamanda yapmak zorunda kalırsın.
- The more time you spend talking about what you do, the less time you have to do it.
O, onunla konuşarak iyi bir zaman geçirdi.
- She had a good time talking with him.
Çinceyi iyi konuşmak zordur.
- It is difficult to speak Chinese well.
Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
- My dream is to speak Chinese fluently.
I am already able to write Chinese characters.
- I'm already able to write Chinese characters.
I'm already able to write Chinese characters.
- I am already able to write Chinese characters.