Lincoln did not want to punish the south.
- Lincoln güneyi cezalandırmak istemedi.
Tom wanted to punish me.
- Tom beni cezalandırmak istedi.
Tom deserved the punishment he got.
- Tom aldığı cezayı hakketti.
Tom certainly didn't deserve the punishment he received.
- Tom aldığı cezayı kesinlikle hak etmedi.
We should abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını kaldırmalıyız.
The man is liable to the death penalty.
- Adam ölüm cezasına karşı duyarlı.
In Singapore, one way to punish a criminal is to whip him or her.
- Singapur'da bir suçluyu cezalandırmanın bir yolu onu ya da onu kırbaçlamaktır.
He is an authority on criminal law.
- Ceza hukukunda bir otoritedir.
Cézanne knew how to paint nature in a new way.
- Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.
But that doesn't affect the sentencing.
- Fakat o, cezayı etkilemez.
Tom hasn't been charged.
- Tom cezalandırılmadı.
Although they were not guilty, they were charged.
- Suçlu olmamalarına rağmen cezalandırıldılar.
He was disciplined for his wrongdoing.
- O kabahati için cezalandırıldı.
The consequence of individual crimes should be collective punishment.
- Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.
Tom had to pay a fine for jaywalking.
- Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.
Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
- Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
Terrible punishments were promised her.
- Ona korkunç cezalar söz verildi.
The man is liable to the death penalty.
- Adam ölüm cezasına karşı duyarlı.
We must abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını iptal etmeliyiz.
We award punitive damages in the amount of two million dollars.
- İki milyon dolarlık ceza tazminatı ödüyoruz.