Hikâye doğru görünüyor.
- The story seems true.
Eğer o doğruysa mahvoldum demektir.
- I'll be damned if it's true.
Hakiki uyruğumuz insanoğludur.
- Our true nationality is mankind.
Bu da seninle ilgili gerçek.
- This is true of you, too.
Onun hikayesi gerçek görünüyor.
- His story sounds true.
Tom, Mary'nin söylediğinin gerçek olduğu ihtimalini tamamen görmezden gelemedi.
- Tom couldn't completely rule out the possibility that what Mary said was true.
İfade tamamen gerçek değil.
- The statement is not wholly true.
Sadece değişenler kendilerine sadık kalırlar.
- Only those who change stay true to themselves.
Bu, Fadıl Sadık'ın gerçek hikayesidir.
- This is the true story of Fadil Sadiq.
O doğru olabilir ama gerçekten öyle düşünmüyorum.
- That could be true, but I don't really think so.
Onlar Amerika'da herhangi birinin başkan olabileceğini söylüyorlar fakat belki gerçekten doğru değildir.
- They say that in America anyone can become president, but perhaps that's not really true.
O tam olarak doğru değil.
- That's not exactly true.
O tam olarak doğru değildi.
- That wasn't exactly true.