Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom hung his head in shame.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom bowed his head in shame.
Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
- There is nothing you have to be ashamed of.
Ne yazık ki beton yanmaz.
- It's a shame that concrete doesn't burn.
Yazık olmuş Tom da gelemedi.
- It's a shame Tom couldn't come, too.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?