Küçük çocuklar taşınmaktan hoşlanırlar.
- Small children like to be carried.
Yüksek gürültüye rağmen konuşmaya devam etti.
- She carried on talking in spite of the loud noise.
Ama onsuz devam ettik.
- But we carried on without him.
Beşikte öğrenilen mezara kadar taşınır.
- What is learned in the cradle is carried to the tomb.
Ben üç kitap taşıdım.
- I carried three books.
Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.
- This box is too bulky to carry.
O çantayı taşımak zorunda kaldı.
- He had to carry the bag.
İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
- This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
Bu alanda birçok deneyler yapılmıştır.
- Many experiments have been carried out in this field.
Sözlerinizi yerine getirmek için elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.
- You should do your best to carry out your promises.
Tom'u üst kata götürmek zorunda kaldım.
- I had to carry Tom upstairs.
Tom'u yatağa götürmek zorunda kaldım.
- I had to carry Tom to bed.
Tom gezilerde çok bagaj taşımaz.
- Tom doesn't carry much luggage on trips.
Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
- I helped carry those bags.
Kutu o kadar ağırdı ki Tom Mary'nin onu eve götürmesine yardım etmek zorunda kaldı.
- The box was so heavy that Tom had to help Mary carry it home.
Ona çantamızı taşıttık.
- We got him to carry our bag.
Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
- Japanese women carry their babies on their backs.
Adjust your carry from time to time so that you don't tire too quickly.
Always carry sufficient insurance to protect against a loss.
Five and nine are fourteen; carry the one to the tens place.
I think I can carry Smith's work while she is out.
The sound of the bells carried for miles on the wind.
It was nice of him to write a poem for his new girlfriend, but shooting a full-length film is getting carried away.
... Or perhaps see to it that that role is carried out when this ...
... carried out the slow work of organizing the elements ...