Biz mutlu bir birlikteliği yürütme kapasitesi ile doğmadık.
- We aren't born with the capacity to carry out a happy coexistence.
Kapasiteyi hesaplamak için, uzunluğu genişlikle derinlikle çarpın.
- To calculate the capacity, multiply the length by the width by the depth.
Bay Brown büyükelçi sıfatıyla hareket ediyordu.
- Mr Brown was acting in the capacity of ambassador.
Salon tam kapasite doluydu.
- The hall was filled to capacity.
Otobüs tam kapasite doluydu.
- The bus was filled to capacity.
İmtihanı geçebilmesi lazım, zira kabiliyeti var.
- He must be able to pass the exam since he has the capacity.
Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil aynı zamanda tüketme yeteneğinde de bulunur.
- The economic strength of a country lies not alone in its ability to produce, but also in its capacity to consume.
Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.
- The cells have the capacity to convert food into energy.
... networking, that we're using the huge capacity of the Veterans ...
... and as a result developed an incredible capacity to listen ...