Layla burned Fadil alive for his money.
- Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
I heard that a paralyzed man was eaten alive by maggots.
- Ben felçli bir adamın kurtçuklar tarafından canlı canlı yenildiğini duydum.
It's a living being, so of course it shits.
- O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
- Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
The discussion the villagers had on the environment was quite lively.
- Köylülerin çevrede yaptığı tartışma oldukça canlıydı.
My grandfather is 90 years old and very lively.
- Büyükbabam 90 yaşında ve çok canlı.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
It's the living image of your grandfather.
- O, büyük babanın canlı görüntüsüdür.
The fish he caught yesterday is still alive.
- Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı.
Is the rat alive or dead?
- Fare canlı mı yoksa ölü mü?
A crisp wind blew up over the sand dunes from the sea.
- Denizden kum tepelerinin üzerinde canlı bir rüzgar patladı.
Soon after the accident they found a live animal there.
- Kazadan kısa bir süre sonra orada canlı bir hayvan buldular.
Many lives were lost in the accident.
- Kazada çok sayıda canlı kayboldu.
You are bright and glowy this morning.
- Bu sabah canlı ve parlaksın.
Things are looking brighter.
- İşler daha canlı görünüyor.
The sky in this photo is very saturated.
- Bu fotoğraftaki gökyüzü çok canlı.
The memories are very fresh and vivid.
- Anılar çok taze ve canlıdır.
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
- Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
Why are you always so restless?
- Sen neden her zaman tez canlısın?
Children are often impatient and restless.
- Çocuklar genellikle sabırsız ve tez canlı.
Children are often impatient and restless.
- Çocuklar genellikle sabırsız ve tez canlı.