Definition von canlı im Türkisch Englisch wörterbuch
- living being
It's a living being, so of course it shits.
- O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
- Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
- lively
This town isn't lively.
- Bu kasaba canlı değil.
The discussion the villagers had on the environment was quite lively.
- Köylülerin çevrede yaptığı tartışma oldukça canlıydı.
- vivacious
- living
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
- alive
For some reason I feel more alive at night.
- Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum.
Is the rat alive or dead?
- Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- crisp
A crisp wind blew up over the sand dunes from the sea.
- Denizden kum tepelerinin üzerinde canlı bir rüzgar patladı.
- live
My grandfather is 90 years old and very lively.
- Büyükbabam 90 yaşında ve çok canlı.
The cat was playing with a live mouse.
- Kedi canlı bir fare ile oynuyordu.
- bright
Things are looking brighter.
- İşler daha canlı görünüyor.
You are bright and glowy this morning.
- Bu sabah canlı ve parlaksın.
- glowing
- animated
- brightly
- living creature, living being; living, animate, alive; lively, brisk, active, vigorous, spry, bouncy, high-spirited; graphic, picturesque, sprightly; (yayın) live
- dashing
- breezy
- genially
- colourful [Brit.]
- spirited
- corky
- go go
- saturated
The sky in this photo is very saturated.
- Bu fotoğraftaki gökyüzü çok canlı.
- animate
- (renk) rich
- living creature; life
- bustling
- living being, living thing
- snappy
- humming
- full of life
- in the flesh
- lively, full of life; sprightly; vivacious
- vivid, strong
- brisk
- living, animate
- quick
- fresh
The memories are very fresh and vivid.
- Anılar çok taze ve canlıdır.
- (someone, an animal) which has (a specified number of) lives: Kedi dokuz canlıdır. A cat has nine lives
- crispy
- beany
- active
- colorful
- {s} gay
- {s} feeling
- {s} vivid
He has a very vivid imagination.
- Onun çok canlı bir hayal gücü var.
He made a vivid impression.
- O canlı bir izlenim bırakmıştı.
- (Tıp) viable
- {s} exhilarated
- highspirited
- on the boil
- (deyim) on the ball
- with
She smiled at me with friendly brown eyes.
- O, arkadaş canlısı kahverengi gözlerle bana gülümsedi.
The cat was playing with a live mouse.
- Kedi canlı bir fare ile oynuyordu.
- living thing
Living things are made from cells.
- Canlılar hücrelerden oluşur.
All living things die some day.
- Tüm canlılar bir gün ölür.
- rouse
- buxom
- zestful
- buoyant
- bouncy
- (Argo) money
Layla burned Fadil alive for his money.
- Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
- spirituel
- gamesome
- skittish
- vital
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- vivace
- lifelike
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
- spry
- mettled
- swinging
- sporty
- racy
- picturesque
- jaunty
- chipper
- canlı hayvanı deneysel amaçla ameliyat etme
- vivisection
- canlı içinde
- (Gıda) in vivo
- canlı yük
- movable load
- canlı aks
- live axle
- canlı balık tutan tekne
- smack
- canlı bebek
- (Konuşma Dili) living doll, very beautiful woman
- canlı bir tempoda
- at a rattling pace
- canlı bir şekilde
- gaily
- canlı biçimde
- sprightly
- canlı canlı
- alive, while still alive
- canlı canlı ölmek
- be buried alive
- canlı cenaze
- skinny, a bag of bones
- canlı cenaze
- person who looks likedeath warmed over, very wan and emaciated person
- canlı dans
- jig
- canlı gibi
- lifelike
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
- canlı hayvan
- (Hukuk) (besi hayvanı) livestock
- canlı model
- live model
- canlı odun
- alburnum
- canlı olarak
- animoso
- canlı oyun
- legit
- canlı program
- live programme
- canlı resim
- animated film
- canlı sözlük
- walking dictionary
- canlı tutmak
- keep alive
- canlı varlık
- organism
- canlı varlık
- living creature
- canlı varlık
- living being
- canlı ve dinamik kimse
- devil
- canlı ve dinç adam
- hearty
- canlı yayın
- live broadcast
A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
- Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- canlı yayında
- on air
- canlı yük
- live load, movable load
- canlı çalınan bölüm
- scherzo
- canlı örnek
- incarnation
- canlı örnek
- personification
- canlı örneği olmak
- personify
- canlı/resim
- (Bilgisayar) vivid/graph
- cansızdan canlı oluşumu
- spontaneous generation
- cansızdan canlı oluşumu
- abiogenesis
- ateşte yanmayan canlı
- salamander
- tez canlı
- swift
- canlı yayın
- (Televizyon) live
A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
- Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
The soccer game will be transmitted live at five p.m.
- Futbol maçı öğleden sonra saat beş'te canlı yayınlanacak.
- dokuz canlı
- very strong
- tez canlı
- hustling
- canlı yayın
- live transmission
- canlı yayın
- live performance
- canlı yayın
- live presentation
- hayvanlık, canlı olmakla beraber akılsız olu
- bestiality, live with it, but foolish
- mikroskobik canlı
- microorganism
- tez canlı
- impetuous
- 3 boyutlu canlı efektler
- (Televizyon) live 3d effects
- andanteden daha canlı
- andantino
- asalak canlı
- guest
- ağır canlı
- lazy, sluggish
- ağır canlı
- lazy, inactive, sluggish
- balıkları canlı saklama havuzu
- stew
- böcek yiyen canlı
- insectivore
- böcekçil canlı
- insectivore
- canlılar
- the living
- canlılar
- the quick
- canlılar
- living beings
- canlılar
- living creatures
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- daha canlı
- livelier
- dinç ve canlı
- hale and hearty
- dişi canlı
- female
- dokuz canlı
- very strong, that won't die easily
- dokuz canlı kedi gibi
- (deyim) like a cat with nine lives
- dokuz canlı very hardy
- not likely to die
- dışarıda canlı yayın
- nemo
- etli canlı
- plump and robust
- genetik olarak birbirine bağlı canlı
- ally
- ilkel canlı
- (Denizbilim) procaryote
- insan yiyen canlı
- man eater
- it canlı
- tough and strong
- kanlı canlı
- ruddy
- kanlı canlı
- hale and hearty
- kanlı canlı
- sanguine
- kanlı canlı
- full of health
- kanlı canlı
- red-blooded
- kanlı canlı
- vigorous, robust
- kedi gibi dokuz canlı
- (deyim) a cat has nine lives
- melez canlı
- crossbreed
- meyve ile beslenen canlı
- fruitarian
- ortama uyum sağlamış canlı
- denizen
- pek canlı hardy, tough
- (someone) who possesses endurance
- soyu tükenmekte olan canlı
- relict
- soyundan farklı özellikler gösteren canlı
- sport
- tarak (istiridye benzeri canlı
- scallop
- tek hücreli canlı
- monad
- tek hücreli canlı
- Protista
- tez canlı
- restless
Why are you always so restless?
- Sen neden her zaman tez canlısın?
Children are often impatient and restless.
- Çocuklar genellikle sabırsız ve tez canlı.
- tez canlı
- impatient
Children are often impatient and restless.
- Çocuklar genellikle sabırsız ve tez canlı.
- tez canlı
- fast
- tez canlı
- sharp
- tez canlı
- hustling, impetuous, impatient
- türdeş canlı
- congener
- uçan canlı
- flier
- yarı at yarı balık olan canlı
- sea horse
- yarı balık yarı kertenkele canlı
- ichthyosaurus
- yedi canlı
- (person, animal) who/ which has managed to get through a number of dangerous situations alive
- çok büyük canlı
- jumbo
- özgün canlı
- original