O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Teneke kutu içinde altı tane balık var.
- There are six fish inside the tin can.
Tom teneke kutuların birini aldı, onu açtı ve bir yudum aldı.
- Tom picked up one of the cans, opened it, and took a sip.
Tom'a yardım edebilmek için her şeyi yapıyorum.
- I'm doing everything I can to help Tom.
Taşıyabildiğin kadar çok kutu getir.
- Bring as many boxes as you can carry.
Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam.
- This is so heavy a box that I can't carry it.
Çok fazla fasulye yedim ve şimdi popom ötmeyi durduramıyor.
- I ate too many beans and now my backside cannot stop singing.
Yeni konserve açacağım eskisinden daha sağlam, böylece umarım bezelyelerime kavuşmak artık 2 dakikamı almayacak.
- My new can opener is sturdier than the old one, so hopefully it won't take 2 minutes to get at my beans anymore.
Tom elektrikli konserve açacağını çalıştıramadı.
- Tom wasn't able to get the electric can opener to work.
Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
- Can you see that mountain with the snow-covered peak?
Gözlerin kapalı yürüyebiliyor musun?
- Can you walk with your eyes closed?
ABD, Kanada ile komşudur.
- The United States borders Canada.
Ben onun ABD vatandaşlığından vazgeçtiğine inanamıyorum.
- I can't believe he renounced his U.S. citizenship.
Kovanda sadece tek bir kraliçe olabilir.
- There can be only one queen in the hive.
Burçlar kuşağının on iki burcu şunlardır: Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık.
- The twelve signs of the Zodiac are: Aries, Taurus, Gemini, Cancer, Leo, Virgo, Libra, Scorpio, Sagittarius, Capricorn, Aquarius and Pisces.
Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum.
- I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.
O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Sana ödeme yapabilmemin başka bir yolu var mı?
- Is there any other way I can pay you?
Şarkıcıyı hapishaneye koyabilirsin, ama şarkıyı değil.
- You can cage the singer but not the song.
Eğer kefalet ödeyemezsen hapishanede kalmak zorunda kalacaksın.
- If you can't make bail, you'll have to stay in jail.
Çöp tenekesini incelediğini gördüğüm çocuk dört gündür bir şey yemediği söyledi.
- The boy I saw searching through the garbage can said that he had not eaten anything for four days.
Tom, çöp tenekesinin yanında bir silah buldu.
- Tom found a gun near the garbage can.
Tom benzin bidonunu aldı ve arabasının arkasına doğru yürümeye başladı.
- Tom picked up the can of gasoline and started walking back to his car.
Ödünç alabileceğim bir benzin bidonun var mı?
- Do you have a gas can I can borrow?
Tom her gün konserve ton balığı yemekten civa zehirlenmesi oldu.
- Tom got mercury poisoning from eating canned tuna every day.
Mağazada konserve balık al.
- Buy canned fish at the store.
Dün çöp tenekesinden yemek yiyen bir adam gördüm.
- I saw a man yesterday eating from a garbage can.
Tom çiçekleri çöp tenekesine attı.
- Tom tossed the flowers into the garbage can.
Konserve açacağının nerede olduğunu biliyor musun?
- Do you know where the can opener is?
Tom elektrikli konserve açacağını çalıştıramadı.
- Tom wasn't able to get the electric can opener to work.
Motorsiklete binmek gençler için tehlikeli olabilir.
- It can be dangerous for young people to ride motorcycles.
Çatısız duvarlar olabilir ama duvarlar olmadan çatı olmaz.
- There can be walls without a roof, but no roof without walls.
Armutlar bu fabrikada konservelenir.
- Pears are canned in this factory.
Can I use your pen?.
He canned the whole project because he thought it would fail.
The boss canned him for speaking out.
Can you remember your fifth birthday?.
They spent August canning fruit and vegetables.
Can your gob.
I can do without your moaning all the time. I've got enough problems as it is!.
Can it, you two! I'm trying to work.
Douglas Oelschlager was the can man, bringing up extinguishers.
He hits a can of corn to left.
Calling her the greatest person who ever lived would definitely open a can of worms.
If I give her a promotion which she doesn't deserve, it will open up a whole can of worms with the other employees.
Can you tell us how you will motivate your students to learn?.
O Christmas Tree! O Christmas Tree! Much pleasure thou can'st give me.
I can't quite get it to work.
You can't enter the hall without a ticket.
I can't help crying whenever I see Romeo and Juliet.
I can't wait for that party on Friday.
They can't've seen us yet or they would have come over to say hello.
It is important to approach each day with a smile on your face and a can-do attitude.
See.
The fish factory cans the sardines and mackerel.
Canst thou show me the way?.
You can run but you can't hide.
The spirit of the demon reawakens.
- Şeytanın ruhu yeniden canlanıyor.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
Would you get me a cup of coffee? With pleasure, my dear.
- Bana bir fincan kahve getirir misin? Memnuniyetle, canım.
Hello, my dear, I made two pictures in photoshop and I want your opinion on them.
- Merhaba, canım, fotoşopta iki resim yaptım ve onlar hakkında fikrini istiyorum.
Tom and I are lifeguards.
- Tom ve ben can kurtaranız.
They are longing for city life.
- Onlar şehir hayatına can atıyorlar.
I'll take you wherever you want to go and buy you whatever your heart desires.
- Gitmek istediğin her yere seni götüreceğim ve canının istediği her şeyi sana alacağım.
I'd like to eat cheesecake to my heart's content at The Cheesecake Factory.
- Cheesecake Factory'de canımın istediği kadar peynirli kek yemek istiyorum.
Dad. Yes, darling. I think that Mom... I think that Mom is having an affair.
- Baba. Evet canım. Sanırım annem ... Sanırım annemin bir ilişkisi var.
Hi, my dear, my darling, my honey, my destiny. How was your day?
- Merhaba, canım, sevgilim, tatlım, kaderim. Günün nasıldı?
He put all his heart and soul into it.
- O canı gönülden yaptı.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
A building, before it can be constructed, has to be visualized hundreds of times in the mind of an architect.
- Bir yapının inşa edilebilmesinden önce mimarın zihninde yüzlerce kez canlandırılması gerekir.
The inhabitants of the island are friendly.
- Adanın sakinleri cana yakındır.
Tom is still just as friendly as he used to be.
- Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
Tom was boring, but Mary wasn't.
- Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.
My friends always say I'm too calm, but my family always says I'm too annoying.
- Arkadaşlarım her zaman benim sakin olduğumu söyler fakat ailem her zaman can sıkıcı olduğumu söyler.
It's annoying when people make out at work.
- İnsanlar iş yerlerinde cinsel ilişkide bulunduğunda, bu can sıkıcıdır.
I never do anything embarrassing.
- Asla can sıkıcı bir şey yapmam.
She finds her parents embarrassing.
- Anne ve babasını can sıkıcı buluyor.
They are weary of their tedious work.
- Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.
My parents keep arguing about stupid things. It's so annoying!
- Ailem aptal şeyler hakkında tartışmayı sürdürüyor. Bu çok can sıkıcı!
It's annoying when people make out at work.
- İnsanlar iş yerlerinde cinsel ilişkide bulunduğunda, bu can sıkıcıdır.
He has an irksome personality.
- Onun can sıkıcı bir kişiliği var.
That type of person is dull.
- O tip bir kişi can sıkıcıdır.
Your friend is tiresome.
- Arkadaşın can sıkıcı.
Why are women such bothersome creatures?
- Kadınlar niçin böyle can sıkıcı varlıklardır.
At times, he suffered from a painful headache.
- Zaman zaman can sıkıcı baş ağrısı çekti.
The truth can be more painful than a lie.
- Gerçek bir yalandan daha can sıkıcı olabilir.
... On the next few lines you can see that I'm ...
... And then, you know, we can get going and work on it for the ...