I call my sweetheart darling.
- Ben canım sevgilimi ararım.
Sweetheart, we need to go to the supermarket. We ran out of milk.
- Canım, süpermarkete gitmemiz lazım. Sütümüz bitmiş.
Hi, my dear, my darling, my honey, my destiny. How was your day?
- Merhaba, canım, sevgilim, tatlım, kaderim. Günün nasıldı?
Honey, don't forget to wake me up for work at 11 o'clock.
- Canım, saat 11.00'de iş için beni uyandırmayı unutma.
Please serve the guests some coffee, dear.
- Lütfen misafirlere biraz kahve servisi yap, canım.
Would you get me a cup of coffee? With pleasure, my dear.
- Bana bir fincan kahve getirir misin? Memnuniyetle, canım.
Is something wrong, darling?
- Bir şey mi yanlış, canım?
Dad. Yes, darling. I think that Mom... I think that Mom is having an affair.
- Baba. Evet canım. Sanırım annem ... Sanırım annemin bir ilişkisi var.
The spirit of the demon reawakens.
- Şeytanın ruhu yeniden canlanıyor.
The spirit of Satan reawakens.
- İblisin ruhu yeniden canlanıyor.
I call my sweetheart darling.
- Ben canım sevgilimi ararım.
Hi, my dear, my darling, my honey, my destiny. How was your day?
- Merhaba, canım, sevgilim, tatlım, kaderim. Günün nasıldı?
I'll take you wherever you want to go and buy you whatever your heart desires.
- Gitmek istediğin her yere seni götüreceğim ve canının istediği her şeyi sana alacağım.
I'd like to eat cheesecake to my heart's content at The Cheesecake Factory.
- Cheesecake Factory'de canımın istediği kadar peynirli kek yemek istiyorum.
A building, before it can be constructed, has to be visualized hundreds of times in the mind of an architect.
- Bir yapının inşa edilebilmesinden önce mimarın zihninde yüzlerce kez canlandırılması gerekir.
The inhabitants of the island are friendly.
- Adanın sakinleri cana yakındır.
Tom didn't expect Mary to be so friendly.
- Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
Hello, my dear, I made two pictures and I want your opinion on them.
- Merhaba canım, ben iki resim yaptım ve ben onlar hakkında fikrini istiyorum.
Hello, my dear, I made two pictures in photoshop and I want your opinion on them.
- Merhaba, canım, fotoşopta iki resim yaptım ve onlar hakkında fikrini istiyorum.
He put all his heart and soul into it.
- O canı gönülden yaptı.
He saved the child at the risk of his own life.
- Kendi canını tehlikeye atarak çocuğu kurtardı.
He gave up his life for his country.
- Ülkesi için canından vazgeçti.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
Can I use your pen?.
He canned the whole project because he thought it would fail.
The boss canned him for speaking out.
Can you remember your fifth birthday?.
They spent August canning fruit and vegetables.
Can your gob.
O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Tom'a yardım edebilmek için her şeyi yapıyorum.
- I'm doing everything I can to help Tom.
Tom elma çekirdeğini çöp kutusuna fırlattı.
- Tom threw the apple core into the garbage can.
Taşıyabildiğin kadar çok kutu getir.
- Bring as many boxes as you can carry.
Çok fazla fasulye yedim ve şimdi popom ötmeyi durduramıyor.
- I ate too many beans and now my backside cannot stop singing.
Teneke kutu içinde altı tane balık var.
- There are six fish inside the tin can.
Tom teneke kutuların birini aldı, onu açtı ve bir yudum aldı.
- Tom picked up one of the cans, opened it, and took a sip.
Şarkıcıyı hapishaneye koyabilirsin, ama şarkıyı değil.
- You can cage the singer but not the song.
Kefalete gücü yetmediği için Tom hapishanede mahsur kaldı.
- Tom is stuck in jail because he can't afford bail.
Biz sadece Tom'u kovamayız.
- We can't just fire Tom.
Her kovanda sadece bir kraliçe olabilir.
- In each beehive there can only be one queen.
O, caddedeki teneke kutuları topladı.
- He picked up cans in the street.
Tom, çöp tenekesinin yanında bir silah buldu.
- Tom found a gun near the garbage can.
Tom benzin bidonunu aldı ve arabasının arkasına doğru yürümeye başladı.
- Tom picked up the can of gasoline and started walking back to his car.
Ödünç alabileceğim bir benzin bidonun var mı?
- Do you have a gas can I can borrow?
Bazen bir konserve açacağı olarak makas kullanırım.
- I sometimes use scissors as a can opener.
Yeni konserve açacağım eskisinden daha sağlam, böylece umarım bezelyelerime kavuşmak artık 2 dakikamı almayacak.
- My new can opener is sturdier than the old one, so hopefully it won't take 2 minutes to get at my beans anymore.
Televizyonu kapatabilirmiyim?
- Can I turn off the TV?
Gözlerin kapalı yürüyebiliyor musun?
- Can you walk with your eyes closed?
Biz ABD'ye hayır diyebilir miyiz?
- Can we say no to the USA?
ABD, Kanada ile komşudur.
- The United States borders Canada.
Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum.
- I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.
O, bir kitaplık yapabilmesi için biraz kereste satın alıyor.
- He is buying some wood so that he can make a bookcase.
Bunu yapabilmemin tek yolunun Tom'u bana yardım ettirmek olduğunu anladım.
- I've figured out that the only way I can do this is to get Tom to help me.