Şu herife hiç tahammül edemiyorum.
- I can't stand that bloke.
Genç bayanın adamdan daha az meyvesi var.
- The young lady has less fruit than the man.
Bir zamanlar, uzak bir yerde, yaşlı bir adam ve yaşlı bir bayan yaşardı.
- Once upon a time, in a place far away, lived an old man and an old lady.
O iyi genç bir delikanlı.
- He's a fine young lad.
Delikanlı Tom'un üzerine abandı ve kulağına bağırdı.
- The lad leaned over and shouted into Tom's ear.