Meg was happy about meeting Tom again.
- Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutluydu.
It was awesome to meet you in real life!
- Seninle gerçek hayatta buluşmak harikaydı.
Do you want to get together later?
- Daha sonra buluşmak istiyor musunuz?
I'd like to get together as soon as possible.
- En kısa sürede buluşmak istiyorum.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
Dan didn't even want to date Linda.
- Dan, Linda ile buluşmak bile istemiyordu.
Tom is eager to meet Mary again.
- Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
Tom went to Boston to meet Mary.
- Tom Mary ile buluşmak için Boston'a gitti.
He became world-famous for his discovery.
- O buluşundan dolayı dünyaca ünlü oldu.
The discovery of electricity gave birth to an innumerable number of inventions.
- Elektriğin keşfi sayısız buluş icat etmiştir.
We have a good opinion of your invention.
- Buluşunuzu önemsiyoruz.
The computer is a relatively recent invention.
- Bilgisayar nispeten yeni bir buluş.
Tom's meeting with his boss was very tense.
- Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
Never did I dream of meeting you here.
- Burada seninle buluşmayı asla hayal etmedim.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
Tom couldn't make the grade with Mary; she refused him when he asked her for a date.
- Tom Mary ile amacına ulaşamadı; ondan buluşma talep ettiğinde o onu reddetti.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.
Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious.
- Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.
I started dating her.
- Ben onunla buluşmaya başladım.
Fadil found out about Layla's secret dating life.
- Fadıl, Leyla'nın gizli buluşma hayatı hakkında bilgi edindi.
If you don't hurry, you'll be late for your appointment.
- Acele etmezsen buluşmana geç kalacaksın.
Tom made an appointment to meet Mary later.
- Tom, Mary'le daha sonra buluşmak için sözleşti.
The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
- Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
She promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.
Tom and the rest of the robbers rendezvoused at a subway station.
- Tom ve kalan soyguncular bir metro istasyonunda buluştular.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
She promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.