Tom is one of Tatoeba's sacred icons. Therefore, he is untouchable.
- Tom, Tatoeba'nın en kutsal simgelerinden biridir. Bu nedenle, o dokunulmazdır.
Four metres of this material cost nine francs; therefore, two metres cost four and a half francs.
- Bu malzemenin dört metresi dokuz franka mal oluyor; Bu nedenle, iki metresi dört buçuk frank mal olur.
By the way, how many of you keep a diary?
- Bu arada, kaç taneniz bir günlük tutuyor?
By the way, how many kids are going?
- Bu arada, kaç çocuk gidiyor?
I don't know what Tom reads nowadays.
- Tom'un bu günlerde ne okuduğunu bilmiyorum.
Tom and Mary never see each other nowadays.
- Tom ve Mary bu günlerde asla birbirlerini görmüyorlar.
I would therefore like to draw attention to the Report of the Committee on Invisible Members of Parliament.
- Bu sebeple, Komite'nin Parlamento'nun Görünmez Üyeleri hakkındaki raporuna dikkat çekmek isterim.
This time I'll try it.
- Bu kez onu deneyeceğim.
This time, you won't escape punishment.
- Bu kez cezadan kaçamazsın.
This time Bob is likely to win.
- Bu sefer Bob muhtemelen kazanacak.
Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
- Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
For this reason I cannot agree with you.
- Bu nedenle seninle aynı düşüncede değilim.
For this reason, no one can blame Tom.
- Bu nedenle, Tom'u hiç kimse suçlayamaz.
It is for this reason that he left school.
- O bu yüzden okulu bıraktı.
History books write that after the Mongol invasion of Baghdad, many books were thrown into the Tigris River and therefore the colour of the river turned blue with the ink of books.
- Tarih kitapları Moğolların Bağdat'ı işgalinden sonra birçok kitabın Dicle Nehri'ne atıldığını ve bu yüzden nehrin renginin kitapların mürekkebiyle maviye döndüğünü yazıyor.
He has a beard, and therefore he doesn't need to shave.
- Sakalı var ve bu yüzden traş olmaya ihtiyaç duymaz.
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Meanwhile, time is running out.
- Bu arada, zaman tükeniyor.
Thus fought the Okinawan people.
- Bu nedenle Okinava insanları savaştı.
Many women pursue higher education and careers, thus delaying marriage and childbirth.
- Birçok kadın yüksek öğretime ve kariyere devam ediyor, bu nedenle evlilik ve doğum gecikiyor.
Hand it over. That's all you've got?
- Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
That's why I came here.
- İşte bu yüzden buraya geldim.
That's why we're here.
- İşte bu yüzden buradayız.
I'm a high school graduate so I am that much able to answer high school problems and such.
- Ben lise mezunuyum yani ben lise problemlerini ve bu gibi şeyleri cevaplayabilirim.
Such incidents are quite common.
- Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
What would you like to do in the meantime?
- Bu arada ne yapmak istersiniz?
Incidentally, I have to tell you something.
- Bu arada sana bir şey söylemek zorundayım.
Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets?
- Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?
He gone, Mary remained thus alone in this sentence.
- O gitti, bu yüzden Mary bu cümlede yalnız kaldı.
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
She is an adult, so you should treat her accordingly.
- O bir yetişkin, bu yüzden ona ona uygun davranmalısın.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
That's why I share this news.
- Bu nedenle bu haberi paylaşıyorum.
Is it this hot every day?
- Her gün bu kadar sıcak mı?
She'd never been this frightened before.
- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
That's it. I've done everything I can.
- Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.
Why do so many people visit Kyoto?
- Niçin bu kadar çok insan Kyoto'yu ziyaret ediyor?
I never for a moment imagined that I'd be able to meet so many famous people.
- Bu kadar çok ünlü insanlarla tanışabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
I have nothing to say in this regard.
- Bu konuda söyleyecek hiç bir şeyim yok.
Such toys have a bad influence on children.
- Bu tür oyuncakların çocuklar üzerinde kötü bir etkisi var.
Such secrets are always eventually revealed.
- Bu tür sırlar her zaman sonunda ortaya çıkar.
I hereby declare the opening of the Olympic Games.
- Bu vesile ile Olimpiyat Oyunlarının açılışını ilan ediyorum.
The word is frequently used in this sense.
- Sözcük sık sık bu anlamda kullanılır.
What should I do in the meantime?
- Bu arada ne yapmalıyım?
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
They have no right to be here at this time.
- Bu aralar onların burada olmaya hakkı yok.
I'm very busy at this time.
- Bu aralar çok meşgulüm.
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
The baby is growing teeth now.
- Bebek diş çıkarıyor bu aralar.
I don't think this was such a good idea.
- Bunun bu denli iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
I wish I could go with you, but as it is, I can't.
- Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
We're on pretty shaky ground as it is.
- Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
You don't have to give yourself such airs.
- Bu kadar çalım satmak zorunda değilsin.
Why did you buy such an expensive dictionary?
- Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
I'm not sure I can be all that much help.
- Bu kadar çok yardım edebileceğimden emin değilim.
I will side with you just this once.
- Sadece bu kez yanında olacağım.
I want a wife and children, and so I need a house.
- Bir eş ve çocuk istiyorum ve bu nedenle bana bir ev lazım.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
He was born in England, and therefore speaks English.
- İngiltere'de doğmuş ve bu nedenle İngilizce konuşuyor.
Everything is transient and therefore sorrowful.
- Her şey geçicidir ve bu nedenle üzücüdür.
That being the case, he had little to say.
- Bu nedenle, onun söyleyecek çok az şeyi vardı.
Everybody makes mistakes. That's why they put erasers on pencils.
- Herkes hatalar yapar, bu sebeple onlar kurşun kalemlere silgiler koyarlar.
In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.
I solved the problem in this way.
- Sorunu bu şekilde hallettim.
What would you like to do in the meantime?
- Bu arada ne yapmak istersiniz?
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
I've been spending a lot of time studying for IT certifications recently.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
You're wrong in this case.
- Bu durumda yanılıyorsunuz.
In this case, 100 euro please.
- Bu durumda, 100 € lütfen.
I'll burn the midnight oil tonight.
- Bu gece geç vakte kadar çalışacağım.
If it's convenient, please come here tonight.
- Eğer uygunsa, lütfen bu gece buraya gel.
This night was inevitable.
- Bu gece kaçınılmazdı.
This night belongs to the fireflies and the bats—and the werewolves.
- Bu gece ateşböcekleri ve yarasalar ve kurtadamlara aittir.
I've dreamed of this day.
- Bu günün hayalini kurdum.
I've waited all my life for this day.
- Hayatım boyunca bu gün için bekledim.
I never knew swimming could be this much fun.
- Yüzmenin bu kadar çok eğlenceli olabileceğini bilmiyordum.
Have you ever sweated this much?
- Hiç bu kadar çok terledin mi?
We can't leave him like this.
- Biz onu bu şekilde bırakamayız.
Never ever do it like this again!
- Bunu bir daha asla bu şekilde yapma!
If you didn't know me that way then you simply didn't know me.
- Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir.
Don't talk to me that way.
- Benimle bu şekilde konuşma.
Is she going to go to America this year?
- O, bu yıl Amerika'ya gidecek mi?
This year is an important year for me.
- Bu yıl benim için önemli bir yıldır.
The accident happened in this manner.
- Kaza bu şekilde oldu.
I noticed, among other things, that he was drunk.
- Bu arada onun sarhoş olduğunu fark ettim.
Among other things, I don't know the recent members, nor their new songs at all.
- Bu arada ben son üyeleri, ne de onların yeni şarkılarını biliyorum.
The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
- Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
Don't make so much noise.
- Bu kadar gürültü yapmayın.
Kuniko has never drunk so much before in her life.
- Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi.
I fall behind him in this respect.
- Bu konuda onun gerisinde kaldım.
Oh wow! What's this, you're having lunch without me!
- Vay canına! Bu nedir, bensiz öğle yemeği yiyorsun!
All right, what's this about?
- Pekala, bu ne hakkında?
I'll forgive you just this once.
- Sadece bu seferlik seni affedeceğim.
Just this once, I'll make an exception.
- Sadece bu seferlik bir istisna yapacağım.
You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
- Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
From this aspect, therefore, the whole of economics can be reduced to a single lesson, and that lesson can be reduced to a single sentence.