Der Manager hat das Thema zur Sprache gebracht.
Öğle yemeğini getirmek zorunda değilsin.
- You do not have to bring your lunch.
Tom eve bir hediyelik eşya getirmek istedi.
- Tom wanted to bring home a souvenir.
Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
- In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
Lütfen bana bugünün gazetesini getir.
- Bring me today's paper, please.
Bring your kids, too.
- Bringen Sie Ihre Kinder mit.
Cover the potatoes with cold water and bring to a boil.
- Geben Sie so viel Wasser zu den Kartoffeln, dass sie bedeckt sind und bringen Sie es zum Kochen.