Onun rüşveti reddetmesi çok mantıklıydı.
- It was very sensible of him to reject the bribe.
Rüşvet güç örgütleri ile birlikte ortaya çıkan bir şeydir.
- Bribes are something that arises in conjunction with power organizations.
Tom rüşvet vermekle suçlandı.
- Tom has been accused of bribery.
Boş yere tanığa rüşvet vermeye yeltendiler.
- They attempted in vain to bribe the witness.
Tom Mary'ye rüşvet veremedi. Fakat, denedi.
- Tom couldn't bribe Mary. However, he tried.