Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Tom kapıyı kırmak için uğraşmaya başladı.
- Tom began trying to break down the door.
Çok yorgun olduğum için öğle yemeği molası sırasında biraz uyudum.
- I slept a little during lunch break because I was so tired.
Onlar şu anda bir mola veriyorlar.
- They're having a break at the moment.
İskoçya, İngiltere'den kopmak istiyor.
- Scotland wants to break away from England.
Erkek arkadaşın sorunlu bir kişi ama bırakmak ya da kopmak için yeterince iyi bir neden değil.
- Your boyfriend is a problematic person, but that's not a good enough reason to give up or break off your relationship.
Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.
- I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
Tom Mary'ye nişanı bozmak istediğini söyledi.
- Tom told Mary that he wanted to break off the engagement.
Araba bozulursa, yürürüz.
- If the car breaks down, we'll walk.
O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
- She spoke for 30 minutes without a break.
Bana bir fırsat ver. Söyleyecek bir şeyin varsa, surat asmayı bırak ve onu söyle.
- Give me a break. If you have something to say, stop making faces and say it.
Büyük bir fırsat yakaladık.
- We caught a big break.
Biz bu gece kaçmak zorundayız, yoksa çıldıracağım.
- We've got to break out tonight or I'll go crazy!
Savaş çıksa ne yaparsın?
- What would you do if war were to break out?
Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktım.
- I went for a walk after breakfast.
Ara vermeni istiyorum.
- I want you to take a break.
O asla alışkanlığına ara vermez.
- He never breaks his habit.
Bir mola vermeni ve biraz dinlenmeni öneriyorum.
- I suggest that you take a break and cool off a little.
Eğer Jane daha fazla dinlenmezse, O bir sinir krizi geçirebilir.
- If Jane does not rest more, she may have a nervous breakdown.
Mola vermek ister misin?
- Would you like to take a break?
Mola vermek istemediğinden emin misin?
- Are you sure you don't want to take a break?
Tom kavgayı bitirmeye çalıştı.
- Tom tried to break up the fight.
Sabah kahvaltını bitirdin mi?
- Are you through with your breakfast?
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo gave but did not break.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo bent but did not break.
Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
- Please be careful not to break this vase.
Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.
- Peter didn't intend to break the vase.
Tom şafak vaktinde okula gitti.
- Tom left for school at the break of dawn.
Hükümet, aile bağlarını koparmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
- The government did all it could to break family ties.
Birbirinizi tanıyıp kaynaşmanıza yardımcı olması için bazı oyunlar ürettik.
- To help you all get to know each other, we've created some games to break the ice!
Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.
- I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
- X rays are used to locate breaks in bones.
Bazı kötü kırıklarım vardı.
- I had some bad breaks.
Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.
- I knew that I'd break her heart, but I had no choice.
Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
- Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
Devenin belini kıran son saman çöpü.
- The last straw breaks the camel's back.
O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.
- She breaks a dish every time she washes dishes.
Taş, makası ezer. Makas, kağıdı keser. Kağıt, taşı kaplar.
- Rock breaks scissors. Scissors cut paper. Paper smothers rock.
Her zaman konuşmamızı kesiyor.
- He's always breaking into our conversation.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
Ne yazık ki tartışmayı kesmek zorundayız.
- I'm afraid we must break off the discussion.
Bütün ödevlerimi yaptım ve kısa bir ara vermek istiyorum.
- I have done all of my homework and I'd like to take a short break.
Ara vermek için vaktim yok.
- I don't have time to take a break.
Birkaç kişi, yasayı çiğnemekle suçlandı.
- Several people have been accused of breaking the law.
Kuralları çiğnemekten korkma.
- Don't be afraid to break the rules.
Ne yazık ki tartışmayı kesmek zorundayız.
- I'm afraid we must break off the discussion.
Tom Mary ile ilişkiyi bitirmek istemiyor.
- Tom doesn't want to break up with Mary.
Seninle ilişkiyi bitirmek bir hataydı.
- It was a mistake to break up with you.
Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
- I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
Kuralları azıcık ihlal etmekten korkma.
- Don't be afraid to break the rules a little.
Hakim Scopes'i yasayı ihlal etmekle suçlu buldu.
- The judge found Scopes guilty of breaking the law.
Tom hapisten kaçmama yardım etti.
- Tom helped me break out of jail.
Tom hapisten kaçmam için bana yardım eden kişiydi.
- Tom was the one who helped me break out of jail.
Let’s take a five-minute break.
Letting white have three extra queens would break chess.
His ribs broke under the weight of the rocks piled on his chest.
The femur has a clean break and so should heal easily.
Morning has broken.
Let's break for lunch.
I think we need a break.
Not long after this event, Clausen became involved in another disciplinary situation and was broken to private—the only one to win the Medal of Honor in Vietnam.
With the mood broken, what we had been doing seemed pretty silly.
The policeman broke sixty on a residential street in his hurry to catch the thief.
specifically To open (a safe) without using the correct key, combination, or the like.
The forecast says the hot weather will break by midweek.
I couldn't hear a thing he was saying, so I broke the connection and called him back.
The fiddle break was amazing, it was a pity the singer came back in on the wrong note.
The wholesaler broke the container loads into palettes and boxes for local retailers.
The final break in the Greenmount area is Kirra Point.
prison break.
If the vase falls to the floor, it might break.
break one's word.
backgammon, transitive To remove one of the two men on (a point).
She broke the vase.
His voice breaks (or cracks) when he gets emotional.
You have to break an elephant before you can use it as an animal of burden.
He slipped on the ice and broke his leg.
He survived the jump out the window because the bushes below broke his fall.
Interrogators have used many forms of torture to break prisoners of war.
Adding 64-bit support broke backward compatibility with earlier versions.
I don't know how to break this to you, but your cat is not coming back.
Like the crash of thunderbolts , the sound of musquetry broke over the lawn, .
I've got to break this habit I have of biting my nails.
at the break of day.
The recession broke some small businesses.
One policeman drew his gun and then suddenly all hell broke loose.
... are getting tax breaks so that they've got some money in their pockets and those of us ...
... shipping jobs overseas. I want to provide tax breaks for companies that are investing ...