Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.
- Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops.
Yarım saat boyunca denedikten sonra kapıyı kırarak açmayı başardık.
- We succeeded in breaking the door open after trying for half an hour.
Herkesin bir kırılma noktası var.
- Everyone has a breaking point.
Bacağımın kırılması riskini istemiyorum.
- I don't want to risk breaking my leg.
Onu kırmadan kutuyu açamayacağım.
- I will not be able to open the box without breaking it.
Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
- This robot can hold an egg without breaking it.
Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.
- I must apologize to you for breaking the vase.
Aynasını kırdığım için beni bağışladı.
- She forgave me for breaking her mirror.
Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Kilidi kırmakta zorlanmadım.
- I had no difficulty breaking the lock.
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
- Let's have a tea break somewhere around there.
Çalışmalarımda bir mola sırasında televizyon izledim.
- I watched television during a break in my studies.
İskoçya, İngiltere'den kopmak istiyor.
- Scotland wants to break away from England.
Erkek arkadaşın sorunlu bir kişi ama bırakmak ya da kopmak için yeterince iyi bir neden değil.
- Your boyfriend is a problematic person, but that's not a good enough reason to give up or break off your relationship.
Biz bu müzakereyi bozmak istiyoruz.
- We want to break off this negotiation.
Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.
- I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
Hırsız arabaya girmek için bir tornavida kullandı.
- The thief used a screwdriver to break into the car.
Araba bozulursa, yürürüz.
- If the car breaks down, we'll walk.
Kız arkadaşımla ilişkiyi bitirmeyi düşünüyorum.
- I'm thinking about breaking up with my girlfriend.
Bu benim büyük fırsatım.
- This is my big break.
Bana bir fırsat ver. Söyleyecek bir şeyin varsa, surat asmayı bırak ve onu söyle.
- Give me a break. If you have something to say, stop making faces and say it.
Biz bu gece kaçmak zorundayız, yoksa çıldıracağım.
- We've got to break out tonight or I'll go crazy!
O, kahvaltıdan önce bir yürüyüşe çıktı.
- He took a walk before breakfast.
Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktım.
- I went for a walk after breakfast.
Ara vermeni istiyorum.
- I want you to take a break.
Dün gece ara vermeden çalıştı.
- He worked last night without taking a break.
Bir mola vermeni ve biraz dinlenmeni öneriyorum.
- I suggest that you take a break and cool off a little.
Eğer Jane daha fazla dinlenmezse, O bir sinir krizi geçirebilir.
- If Jane does not rest more, she may have a nervous breakdown.
Bir mola vermek ister misin?
- Do you want to take a break?
Bence şimdi bir mola vermek en iyisi.
- I think it's best to take a break now.
Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
- I resolved to break up with her cleanly.
Sabah kahvaltını bitirdin mi?
- Are you through with your breakfast?
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo gave but did not break.
Plastik kolayca kırılmaz.
- Plastic does not break easily.
Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.
- Peter didn't intend to break the vase.
Tom şafak vaktinde okula gitti.
- Tom left for school at the break of dawn.
Hükümet, aile bağlarını koparmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
- The government did all it could to break family ties.
Kahvaltı için çayla tandır ekmeği yedim.
- I had naan with the tea for breakfast.
Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.
- I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
- X rays are used to locate breaks in bones.
Bazı kötü kırıklarım vardı.
- I had some bad breaks.
Tom bir şans yakalayamaz.
- Tom can't catch a break.
Bu beklediğim büyük şans.
- This is the big break I've been waiting for.
Sanat hayatın monotonluğu kırar.
- Art breaks the monotony of our life.
Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor.
- That boy often breaks our windows with a ball.
Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
- I resolved to break up with her cleanly.
Her zaman konuşmamızı kesiyor.
- He's always breaking into our conversation.
Late breaking news! A major earthquake has just occurred in southern California.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
Ne yazık ki tartışmayı kesmek zorundayız.
- I'm afraid we must break off the discussion.
Ara vermek istiyorum.
- I want to take a break.
Bütün ödevlerimi yaptım ve kısa bir ara vermek istiyorum.
- I have done all of my homework and I'd like to take a short break.
Birkaç kişi, yasayı çiğnemekle suçlandı.
- Several people have been accused of breaking the law.
Kuralları çiğnemekten korkma.
- Don't be afraid to break the rules.
Ne yazık ki tartışmayı kesmek zorundayız.
- I'm afraid we must break off the discussion.
Tom Mary ile ilişkiyi bitirmek istemiyor.
- Tom doesn't want to break up with Mary.
Seninle ilişkiyi bitirmek bir hataydı.
- It was a mistake to break up with you.
Not possible to fix old entries without a breaking change, so remap old to new in import lib..
his breaking-and-entering conviction.
Let’s take a five-minute break.
Letting white have three extra queens would break chess.
His ribs broke under the weight of the rocks piled on his chest.
The femur has a clean break and so should heal easily.
Morning has broken.
Let's break for lunch.
I think we need a break.
Not long after this event, Clausen became involved in another disciplinary situation and was broken to private—the only one to win the Medal of Honor in Vietnam.
With the mood broken, what we had been doing seemed pretty silly.
The policeman broke sixty on a residential street in his hurry to catch the thief.
specifically To open (a safe) without using the correct key, combination, or the like.
The forecast says the hot weather will break by midweek.
I couldn't hear a thing he was saying, so I broke the connection and called him back.
The fiddle break was amazing, it was a pity the singer came back in on the wrong note.
The wholesaler broke the container loads into palettes and boxes for local retailers.
The final break in the Greenmount area is Kirra Point.
prison break.
If the vase falls to the floor, it might break.
break one's word.
backgammon, transitive To remove one of the two men on (a point).
She broke the vase.
His voice breaks (or cracks) when he gets emotional.
You have to break an elephant before you can use it as an animal of burden.
He slipped on the ice and broke his leg.
He survived the jump out the window because the bushes below broke his fall.
Interrogators have used many forms of torture to break prisoners of war.
Adding 64-bit support broke backward compatibility with earlier versions.
I don't know how to break this to you, but your cat is not coming back.
Like the crash of thunderbolts , the sound of musquetry broke over the lawn, .
I've got to break this habit I have of biting my nails.
at the break of day.
The recession broke some small businesses.
Ground-breaking technology.
... follow and whether somebody's going to tweet a breaking news ...
... breaking the law. If you use that code in a way that ends up breaking something, that ...