borçlandırma

listen to the pronunciation of borçlandırma
Türkisch - Englisch
debiting
present participle of debit
{i} charging a debt
borç
debt

He is deeply in debt now. - O, şimdi don derece borçlu.

Tom didn't want anyone to know that he was deeply in debt. - Tom son derece borçlu olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordu.

borç
loan

Tom should know better than to ask Mary for a loan. - Tom Mary'den borç istemeyecek kadar akıllı olmalı.

Tom asked Mary for a loan. - Tom Mary'den borç para istedi.

borç
(Ticaret) dept
borç
(Ticaret) liabilities
borç
encumber
borç
(Ticaret) creditor
borç
liability
borç
(Askeri) due out
borç
payables
borç
deb

Tom is up to his ears in debt. - Tom kulaklarına kadar borçlu.

He had to pay his own debts. - O, kendi borçlarını ödemek zorunda kaldı.

borç
(Ticaret) due

Cross off the names of the people who have paid their dues. - Borçlarını ödemiş olan insanların isimlerini listeden silin.

Her ability to amass a fortune is due to luck and hard work. - Biriktirdiği serveti şansına ve çok çalışmasına borçlu.

borç
(Kanun) credit
borç
debitum
borç
(Ticaret) amount

His debts amount to 100,000 yen. - Onun borçları 100,000 yene ulaştı.

He owed large amounts of money. - O, çok miktarda para borçluydu.

borç
(Kanun) due balance
borçlandırmak
charge
borçlandırmak
(Kanun) obligate
borç
encumbrance
Borç
obligational
borç
arrears
borç
debit
borç
borsch, borscht
borç
(Hukuk) debt, loan, obligation
borç
obligation
borç
red

Our family budget is in the red. - Bizim aile bütçesi borçludur.

The future of our company is at stake. We have been heavily in the red for the last couple of years. - Şirketimizin geleceği tehlikede. Son birkaç yıldır aşırı derecede borçluyuz.

borç
arrear
borç
care
borç
debt, loan; obligation, duty
borç
accommodation
borçlandırmak
debit
borçlandırmak
charge with a debt
borçlandırmak
to make or let (someone) go into debt; to put (someone) into debt
Türkisch - Türkisch
Borçlandırmak işi
BORÇ
(Osmanlı Dönemi) Geri verilmek niyetiyle ihtiyaç sahiplerine verilen para
Borç
borş
Borç
(Hukuk) DEYN
Borç
(Osmanlı Dönemi) ZİMMET
Borç
vam
Borçlandırmak
borç etmek
borç
Ödenmesi gerekli para veya başka bir şey
borç
Birine karşı bir şeyi yerine getirme, gerekliği, yükümlülük, vecibe
borç
Pancar, lahana ve et veya krema konularak yapılan sebze çorbası, borş
borç
Birine karşı bir şeyi yerine getirme, gerekliği, yükümlülük, vecibe: "Vatan borcu biter bitmez ordayım."- B. S. Erdoğan
borç
Ödenmesi gerekli para veya başka bir şey: "Vaktim yok, bana para bul, şu borcu ödeyeyim, söz verdim."- P. Safa
borç
Rus mutfağına özgü bir tür sebze çorbası
borçlandırmak
Borçlanmasına yol açmak, borçlu duruma getirmek
borçlandırma
Favoriten