bolluk

listen to the pronunciation of bolluk
Türkisch - Englisch
wideness
abundance

She lives in abundance. - Bolluk içinde yaşıyor.

In times of abundance, remember the times of famine. - Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.

wealth
plenitude
exuberance
redundancy
depth
abundancy
plentitude
(İnşaat) float
lushness
surplus
fulness
flood
bonanza
wideness, looseness
fleshpots
cornucopia
fullness
affluence
effusion
stores
fleshpot
plentifulness
ampleness
glut
lashings
effusiveness
amplitude
copiousness
plenty, abundance, amplitude, profusion, opulence
exuberancy
plenty
abundance, plenty
looseness
(Hukuk) plenty, abundance, prosperity
{i} luxuriancy
{i} largeness
profusion
luxuriance
store
stack
bounteousness
prodigality
oodles
plenteousness
opulence
{i} rankness
{i} profuseness
overflowing
{i} prolificacy
plentiful
{i} plethora
{i} prolificness
{i} prosperity
{i} superfluity
{i} handsomeness
{i} richness
horn of plenty
bol
{s} abundant

Natural resources are not abundant in Japan. - Japonya'da doğal kaynaklar bol değildir.

The United States is abundant in natural resources. - Amerika Birleşik Devletleri'nin doğal kaynakları boldur.

bol
ample

We have ample time to catch our train. - Trenimizi yakalamak için bol zamanımız var.

Sami had ample time and ample opportunity to kill Layla. - Sami'nin Leyla'yı öldürmek için bol zaman ve bol fırsatı vardı.

bol
wide

The original qipao was wide and loose. - Orijinal qipao geniş ve boldu.

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

bol
{s} loose

This coat looks loose on me. - Bu ceket üzerimde bol görünüyor.

This is a bit too loose around my waist. - Bu bana biraz bol geliyor.

bolluk (çok olma)
copiousness
bolluk bereket ülkesi
a land of milk and honey
bolluk boynuzu
cornucopia, horn of plenty
bolluk ekonomisi
(Ticaret) affluent economy
bolluk göstergesi
(Denizbilim) abundance index
bolluk göstergesi
(Denizbilim) index of abundance
bolluk içerisinde yaşamak
ride the gravy train
bolluk içinde
in fortune's lap
bolluk içinde
in profusion
bolluk içinde büyütmek
cocker up
bolluk içinde yaşamak
live in opulence
bolluk içinde yaşamak
luxuriate
bolluk içinde yaşamak
ride the gravy train
bolluk içinde yaşamak
go the pace
bolluk motivasyonu
(Pisikoloji, Ruhbilim) abundancy motivation
bolluk oranı
abundance ratio
bolluk simgesi
horn
bolluk teorisi
abudance theory
bolluk yabancılaşması
(Pisikoloji, Ruhbilim) affluent alienation
bolluk zonu
(Jeoloji) acmezone
bolluk zonu
(Jeoloji) peak zone
bolluk zonu
(Jeoloji) epibole
bol
{s} generous

Tom is generous and kind. - Tom eli bol ve naziktir.

Between meals, he usually manages to stow away a generous supply of candy, ice cream, popcorn and fruit. - Yemekler arasında genellikle bol miktarda şekerleme, dondurma, patlamış mısır ve meyve yiyebiliyor.

bol
copious

They begin losing copious amounts of hair. - Bol miktarda kıl kaybetmeye başladılar.

Tom drinks copious amounts of alcohol. - Tom bol miktarda alkol içer.

aşırı bolluk
superabundance
bol
hefty
bol
bountiful

The rice we harvested is bountiful. - Bizim biçtiğimiz pirinç boldur.

bol
full

She is still full of energy. - O hala bol enerji var.

The dress has a full skirt. - Elbisenin bol bir eteği var.

bol
{s} flush
bol
wealthy
bol
{s} plentiful

We have a plentiful supply of water. - Bol miktarda suyumuz var.

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

bol
{s} affluent
bol
heft
bol
voluminous
bol
plentitude
bol
(Tıp) bol
bol
plenty

The troops had plenty of arms. - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.

You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village! - Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!

bol
galore
bol
luxuriant
bol
redundant
bol
plenty of

You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village! - Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!

There are plenty of fresh eggs on the table. - Masada bol miktarda taze yumurta var.

bol
hearty
bol
large

He endowed the college with a large sum of money. - O, üniversiteye bol miktarda para bağışladı.

Very large windows assure abundant natural daylight. - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.

bol
lush
bol
caboodle
bol
opulent
bol
rich
bol
liberal
bol
plentiful, abundant, opulent, profuse, copious, ample; loose, wide
bol
fecund
bol
effusive
bol
bounteous
bol
wide and loose-fitting; too large
bol
claret cup
bol
plentiful, abundant, ample, copious
bol
abounding
bol
exuberant
bol
baggy

Mary wore a long baggy T-shirt down to her knees. - Mary dizlerine kadar uzanan uzun bol bir tişört giyiyordu.

These jeans are baggy. - Bu pantolon torba gibi bol.

bol
lavish
bol
handsome
bol
{s} rank
bol
{s} plenteous
bol
{s} profuse

Tom apologized profusely. - Tom bol bol özür diledi.

I apologized profusely. - Ben bolca özür diledim.

bol
superabundant
bol
{s} riotous
bol
{s} unsparing
bol
affluence
bol
{s} prodigal
bol
{s} unstinted
nerede bu bolluk?/ bu yoğurdun bolluğu? What makes you
think this thing'll be so easy to do?/It's not as easy as you think!
sonsuz ışık ve bolluk ülkesinden kimse
Hyperborean
tabii bolluk
(Kimya) natural abundance
Englisch - Englisch

Definition von bolluk im Englisch Englisch wörterbuch

bol
bolognese
BOL
(Ticaret) (bill of lading) A document created for a given shipment that indicates the contents and destination, and forms a contractual basis for claims or resolution with the carrier if required
bol
BOLometers technical device (astronomy)
bol
Begin Of Life
bol
Oak Lawn Branch Library
bol
Bill of Lading transport or Document used to acknowledge receipt of goods; may also be used to serve as a contract for the cargo
bol
Bill of Lading Document used to acknowledge receipt of goods; may also serve as a contract for the transport of cargo
bol
[Welsh belly] Also as 'bwl'
bol
Beginning of Life
bol
Bill of Lading (BOL) refers to the document on which a carrier acknowledges receipt of materials loaded onto the truck
Türkisch - Türkisch
Bol olma durumu
Fazlalık: "Öteden beri dergileri kaplayan şiir bolluğundan ürkerim."- N. Cumalı
Her şeyin bol olduğu (yer): "Onu gittiği yere bolluk ve mutluluk getiren uğurlu bir yaratık olarak düşünmeye başladı."- H. E. Adıvar
Her şeyin bol olduğu zaman: "Hep eski bolluk zamanlarında yapılmış büyük vezir konaklarına rastlanırdı."- A. Ş. Hisar
Her şeyin bol olduğu zaman
Fazlalık
Her şeyin bol olduğu (yer)
(Osmanlı Dönemi) YESAR
(Osmanlı Dönemi) NEFES
(Osmanlı Dönemi) CEVEF
(Osmanlı Dönemi) SERRA
(Osmanlı Dönemi) VEFR
(Osmanlı Dönemi) bereket
Bol
geniş
Bol
(Osmanlı Dönemi) CÜFAL
Bol
gani
bol
özel bir cam kap içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içkiye verilen ad
bol
Tahta döşeme
bol
Likör, şarap, meyve suyu ve soda ile yapılan bir içki
bol
Olağandan veya alışılandan çok, kıt karşıtı
bol
İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı: "Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm."- P. Safa
bol
Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki
bol
İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı
bol
şarap, likör ve madensuyuna meyve doğranarak özel bir cam kap içinde yapılan içki
bol
özel bir cam kap içinde likör, şarap, meyve ve madensuyu karıştırılarak hazırlanan içki
bol
Nicelik bakımından olağandan veya alışılandan çok, kıt karşıtı: "Demek ki zeytinin bol ve ucuz olduğu bir yerdeymiş."- B. Felek. Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki
Englisch - Türkisch

Definition von bolluk im Englisch Türkisch wörterbuch

bol
(Tıp) bol
bolluk
Favoriten